Prof. Dr. Zakir Avşar, muhalefetin yolsuzluk soruşturmalarına karşı “darbe” söylemini kullanmasını eleştirerek, yargının bağımsızlığına vurgu yaptı. Avşar, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde önemli adımlar attığını ve hukukun üstünlüğünün korunması gerektiğini belirtti.
ANKARA (BHA) – Prof. Dr. Zakir Avşar, kaleme aldığı “Hafıza Tazeleme Rehberi” başlıklı yazısında, Türkiye’deki siyasi tartışmalara ve özellikle muhalefetin son dönemdeki söylemlerine dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Avşar, muhalefetin yolsuzluk operasyonlarına karşı geliştirdiği yaklaşımları eleştirerek, “darbe” söyleminin yersiz olduğunu savundu.
Avşar, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini sadece seçim sandığına indirgemeyen, aynı zamanda kamu hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve sosyal devletin güçlendirilmesiyle de genişleten nadir ülkelerden biri olduğunu vurguladı. Ancak, muhalefetin, mensuplarının karıştığı yolsuzluk iddialarına yönelik tepkilerini dikkatle değerlendirmek gerektiğini belirtti. Özellikle, CHP Grup Başkanı Özgür Özel’in “yargı kararlarını tanımayacakları” yönündeki açıklamalarını “zirve zırva” olarak nitelendirdi.
Peki, bu eleştirilerin ardında yatan sebep ne? Avşar’a göre, muhalefet, yolsuzluk operasyonlarından sıyrılmak için hukukun üstünlüğüne saygı göstermek yerine, hukuku değersizleştirmeye ve yolsuzluğu meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu durum, demokrasinin olmazsa olmazı olan hesap verebilirlik ilkesini zedeliyor.
Avşar, yolsuzlukla mücadele için hukuksal süreçlerin işletilmesini “darbe”, “cunta” veya “otoriterleşme” gibi kavramlarla ilişkilendirmenin, sadece siyasi meşruiyeti değil, aynı zamanda devletin demokratik reflekslerini de hedef aldığını ifade etti. Türkiye’nin darbeci ve müdahaleci tüm refleksleri geride bıraktığını ve milletin iradesinin üstünlüğünü tesis ettiğini hatırlattı. Halkın devlete olan güveninin temel taşının yolsuzlukla mücadele olduğunu vurguladı.
Bu noktada akla şu soru geliyor: Yolsuzluk soruşturmaları neden bu kadar hassas bir konu? Avşar, bu sorunun cevabını şöyle veriyor: “Çünkü yolsuzluk, kamusal kaynakların kötüye kullanılması anlamına gelir. Bu durum, halkın devlete olan güvenini sarsar ve adalete olan inancı zedeler.”
Avşar, muhalefetin sıklıkla dile getirdiği “seçimle geldik, bize dokunamazsınız” anlayışının demokratik sistemin doğasına aykırı olduğunu savundu. Sandığın yöneticilere meşruiyet sağladığını, ancak bu meşruiyetin sınırsız bir dokunulmazlık anlamına gelmediğini belirtti. Seçimle gelen yöneticilerin de hukukun, etik kuralların ve kamunun denetimine tabi olduğunu vurguladı.
Peki, bir belediye başkanı halkın oyuyla seçilmiş olsa bile kamu kaynaklarını kendi çıkarları için kullanırsa ne olur? Avşar’a göre, böyle bir durumda o kişi artık sadece bir yerel yönetici değil, hukuk karşısında sorumlu ve hesap vermesi gereken bir kamu görevlisidir.
Avşar, Türkiye’nin son 20 yılda ekonomik, askeri ve diplomatik alanlarda olduğu gibi demokratik kültürde de önemli bir birikim oluşturduğunu ifade etti. Tek partili dönemden çok partili sisteme, darbe dönemlerinden sivil siyasetin yükselişine kadar Türkiye’nin her yönüyle olgunlaşan bir demokrasi örneği olduğunu belirtti.
AK Parti öncülüğünde yapılan yargı reformlarından kamu yönetimi reformlarına, şeffaflık yasalarından bilgi edinme hakkına kadar birçok reformun Türkiye’yi “otoriterleşme” değil, tam tersine “hesap verilebilirlik” zeminine taşıdığını savundu. Devletin, korkulan değil, sorgulanan bir yapı olması gerektiğini vurguladı.
Avşar, muhalefetin başvurduğu “darbe” söyleminin yersiz ve anlamsız olduğunu yineledi. Siyasi meşruiyet krizi yaşayan bir muhalefetin, halkın gündeminden kopuk şekilde yolsuzluk iddialarına karşı “tehdit” retoriği ürettiğini belirtti. Ancak, ortada siyasi veya silahlı bir müdahale, sivil siyaseti tasfiye eden bir yapı veya yargının iradesine el koyan bir vesayet sistemi olmadığını vurguladı.
Avşar, Türkiye’de yargının bugün ilk kez bu kadar cesur, şeffaf ve bağımsız şekilde hareket edebildiğini sözlerine ekledi. Sonuç olarak Avşar, Türkiye’nin hukuk devleti ilkesinden ödün vermeden yolsuzlukla mücadeleye devam etmesi gerektiğini ve muhalefetin de bu sürece yapıcı bir şekilde katkıda bulunmasının önemini vurguladı.