Hayat, çoğu zaman aceleyle koştuğumuz bir yol gibi görünür. Hep bir yerlere yetişme telaşı, yapılacak işler, tutulacak sözler, kazanılacak başarılar… Ama bazen durup etrafa baktığımızda, asıl derslerin sessizce verildiğini fark ederiz. Hayat, en çok durduğumuz anlarda öğretir.
Bir sabah pencereden dışarıya baktığınızda, gökyüzünün renklerini izlemek bile bir farkındalık yaratır. Her gün üzerine yazılmış onca kelimeye rağmen, hayatın ne olduğuna dair net bir tanım yapamıyoruz belki. Ama onu yaşarken hissettiklerimiz hüzün, sevinç, kaygı, umut bizi yavaş yavaş şekillendiriyor.
Çoğu zaman yaşadığımız şeyleri anlamlandırmak için bir neden ararız. Neden ben? Neden şimdi? Oysa belki de bazı soruların cevabı yoktur; çünkü hayatın kendisi bir cevap değil, bir süreçtir. Sorularla yürünen, cevaplarla değil anlamla zenginleşen bir yolculuk. Belki de hayat yaşamayı sürdürmektir. Hayatta ne olacağına değil de, anı yaşamak gerek bazen…
Hayat bazen yorar. Sevdiğini kaybettiğinde, bir hayalin yıkıldığında, umutların yerle bir olduğunda… Ama sonra bir gün, beklemediğin bir anda bir kuşun kanat çırpışı, bir çocuğun gülüşü ya da dostça bir söz, seni yeniden doğrultur. İşte o zaman hayatın asıl gücünü anlarsın: her seferinde yeniden başlayabilme kudreti.
Belki de hayat, büyük olaylarda değil, küçük ayrıntılarda gizlidir. Bir bardak çayın buharında, bir pazar sabahının sessizliğinde, bir dostun omzunda… Hayat bazen acıtır ama her zaman öğretir.
Sonuçta, yaşamak sadece nefes almak değil; fark etmek, anlamak, hissetmek ve kabul etmektir. Hayatın yükü ne kadar ağır olursa olsun, onun içinde bir anlam bulabilen herkes güçlüdür. Çünkü en derin bilgelik, yaşarken öğrenilir.
Ve belki de en sade haliyle şunu söyleyebiliriz: Hayat, ne tam olarak bizim planladığımız gibi gider, ne de tamamen tesadüflerle… O, bizimle birlikte şekillenen, biz büyüdükçe değişen bir aynadır.
Hey Haber/ Hatice ÇELİKEL