KÖŞE | Tülay Ataman
Çeşme Yanıyor, İçimiz de Öyle…
Bugün bir yangın haberi daha geldi. “Çeşme yanıyor” dediler.
Ama ben duyduğumda sadece ağaçları, otları, toprağı düşünmedim.
Gözümün önüne bir kadının sabah serdiği çarşaf, bir çocuğun oynamaya doyamadığı taşlık yol, bir dedenin sessizce izlediği güneş batımı geldi.
Yani bir hayat…
Ve o hayatın küle dönen parçaları…
Bazen düşünüyorum…
Biz ne zaman bu kadar alıştık yangın haberlerine?
“Seferihisar kontrol altında, Menderes’te soğutma çalışmaları sürüyor, şimdi de Çeşme…”
Sanki hava durumu gibi konuşur olduk.
Oysa bir yangın sadece ormanı yakmaz.
Bir evin içini, bir çocuğun neşesini, bir yaşlının son günlerini de alır götürür.
Bugün Ildır’ı boşalttılar. Germiyan’ı tahliye ettiler.
Evler değil sadece… İnsanlar anılarını bıraktı arkasında.
Kim bilir kaç kişinin büyüdüğü o evlerde, şimdi rüzgâr sadece kül taşıyor.
Rüzgâr dedim ya…
O rüzgâr bugün bize sadece duman getirmedi.
Unutulmuş bir sorumluluğu da savurdu yüzümüze:
Bu topraklar bizim.
Bu ağaçlar bizim çocuklarımızın gölgesi.
Bu yangın sadece “doğal afet” değil.
Bu, bizim unutkanlığımızın, ihmallerimizin, görmezden geldiklerimizin yakıcı sonucu.
Belki de en kötüsü ne biliyor musunuz?
Yangın söner, ağaç büyür, ev yapılır yeniden…
Ama insanın içindeki “yanmışlık” kolay kolay geçmez.
O yüzden bugün sadece yangını değil, kendimizi de söndürmeliyiz.
İçimizdeki boşvermişliği, alışkanlığı, umursamazlığı…
Çünkü her yaz bir yer yanıyor.
Ve her yangında biraz daha eksiliyoruz.
Çeşme yanıyor.
Ama bu haber başlığı değil sadece.
Bu, kalbimize düşen bir not.
Hâlâ bir şeyleri değiştirme şansımız varken, kulak verenlere…
Tülay Ataman
Heyhaber – Temmuz 2025