Türkiye’nin Nüfus Serüveni: Dünden Bugüne Doğurganlık Oranları

Yayınlama: 17.09.2025
A+
A-

Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar olan nüfus politikaları ve doğurganlık oranlarındaki değişimler, Prof. Dr. Şervan Gökhan’ın makalesiyle yeniden gündeme geldi. Savaşlar, salgınlar, ekonomik gelişmeler ve siyasi kararlar, Türkiye’nin demografik yapısını nasıl şekillendirdi?

Türkiye’nin Nüfus Serüveni: Dünden Bugüne Doğurganlık Oranları

Ankara – Türkiye’nin nüfus yapısı, inişli çıkışlı bir grafik gibi. Cumhuriyetin ilk yıllarında savaşlar ve salgın hastalıklar nedeniyle azalan nüfusu artırma çabalarıyla başlayan süreç, 1960’lardan sonra planlı nüfus azaltma politikalarına evrildi. Peki, bu değişimler Türkiye’nin demografik geleceğini nasıl etkiliyor? Prof. Dr. Şervan Gökhan, Kriter dergisindeki makalesinde bu soruya yanıt ararken, geçmişten günümüze nüfus politikalarının seyrini gözler önüne seriyor.

Cumhuriyet’in İlk Yılları: Nüfusu Artırma Seferberliği

Cumhuriyetin ilk yılları, tam bir yeniden yapılanma dönemiydi. Ancak bu dönemde, ülke nüfusu savaşların ve salgın hastalıkların etkisiyle ciddi oranda azalmıştı. Devlet, bu durumu tersine çevirmek için adeta seferberlik ilan etti. Prof. Dr. Gökhan’ın makalesinde belirttiği gibi, 1923-1960 yılları arasında nüfusu artırmak için devletin tüm kurumları koordineli bir şekilde çalıştı.

Evlilik yaşının düşürülmesi teşvik edildi, çok çocuklu ailelere vergi avantajları ve ekonomik destekler sağlandı. O dönemde, bir ailenin en büyük zenginliği çocukları olarak görülüyordu. Köylerde, kasabalarda, şehirlerde, her yerde daha çok çocuk sahibi olmak adeta bir milli görev gibiydi. Hatta hatırlıyorum, babaannem anlatırdı; o zamanlar devlet, kalabalık aileleri ödüllendirir, onlara özel imkanlar sunarmış.

Sanayileşme ve Şehirleşme: Nüfus Artışı Hızlanıyor

1950’lerden itibaren Türkiye’de sanayileşme ve şehirleşme hız kazandı. Bu durum, doğal olarak nüfus artışını da beraberinde getirdi. Prof. Dr. Gökhan’ın makalesinde vurguladığı gibi, 1955-1960 yılları arasında doğum oranları zirveye ulaştı. Köylerden kentlere göçler arttı, şehirler büyüdü, kalabalıklaştı. Ancak bu hızlı nüfus artışı, beraberinde bazı sorunları da getirmeye başladı.

Artan Nüfusun Ekonomiye Etkileri Tartışılıyor

Artan nüfusun istihdam ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri, o dönemde sıkça tartışılan bir konu haline geldi. Acaba bu kadar hızlı nüfus artışı, ülkenin kaynaklarını zorlayacak mıydı? Bu sorunun cevabını arayan hükümet, 1958’de uzmanlardan oluşan bir kurul aracılığıyla doğum kontrolü yasalarının kaldırılması önerisini aldı. Ancak bu öneri, o dönemde hayata geçirilmedi.

1960 Darbesi: Nüfus Politikalarında Kırılma

1960 darbesi, Türkiye’nin birçok alanda olduğu gibi nüfus politikalarında da bir dönüm noktası oldu. Darbe sonrası yönetime gelenler, nüfus artışının kalkınmayı olumsuz etkilediğini düşünerek planlı nüfus azaltma politikaları geliştirmeye başladı. Bu, o güne kadar uygulanan politikaların tam tersi bir yaklaşımdı.

1965’te 557 sayılı Nüfus Planlaması Yasası yürürlüğe girdi ve Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kuruldu. Prof. Dr. Nusret Fişek’in öncülüğünde doğum kontrol yöntemleri yaygınlaştırıldı ve halk bilinçlendirildi. Hatırlıyorum, o dönemde televizyonlarda, radyolarda aile planlamasıyla ilgili sürekli bilgilendirme programları yayınlanırdı. Sağlık ocaklarında ücretsiz doğum kontrol yöntemleri dağıtılırdı.

1980 Sonrası: Nüfus Kontrolü Politikaları Güçleniyor

1980 sonrası dönemde nüfus kontrolü politikaları daha da güçlendirildi ve uluslararası destekle sistematik hale getirildi. 1983’te 2827 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla kürtaj belirli koşullar altında yasal hale getirildi, doğum kontrol araçlarının dağıtımı kolaylaştırıldı ve kadınların bilinçli karar vermesi teşvik edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, nüfus artışının kontrol altına alınması gerektiğini vurgulayan açıklamalar yaparak uygulamaların yaygınlaşmasına katkı sağladı.

O dönemlerde, özellikle şehirlerde yaşayan ve eğitim seviyesi yüksek olan kesimlerde doğurganlık hızı hızla düşmeye başladı. Kadınlar iş hayatına daha fazla katılıyor, daha geç evleniyor ve daha az çocuk sahibi olmayı tercih ediyordu. Bu durum, Türkiye’nin demografik yapısında önemli değişikliklere yol açtı.

Doğurganlıkta Hızlı Düşüş ve Günümüz

1980 ve 1990’larda şehirleşme, kadınların eğitim ve iş yaşamına katılımı, çekirdek aile modelinin yaygınlaşması ile doğum oranları hızla azaldı. 1950’de kadın başına yaklaşık 7 doğum gerçekleşirken, 1980’de bu oran 4,5’un altına, 1990’da ise 3 seviyelerine geriledi. 2000’lerde ise toplam doğurganlık hızı 2,5’in altına indi ve nüfus artış hızı yavaşladı.

Günümüzde ise durum biraz farklı. AK Parti iktidarı döneminde doğum oranlarını artırmak amacıyla “en az 3 çocuk” söylemleri, çocuk yardımları ve bazı politikalar devreye girdi. Ancak geçmiş dönemde uygulanan yoğun nüfus planlaması, Türkiye’nin demografik yapısını köklü şekilde değiştirmiş durumda. Uzmanlar, doğurganlık oranındaki düşüşün 2000’den önceki politikalar, sosyoekonomik dönüşümler, şehirleşme ve uzun vadeli modernleşme sürecinin bir sonucu olduğunu belirtiyor. Yani, bu durumun tek bir siyasi bakış açısıyla ele alınmaması, tarihsel sürecin göz önünde bulundurulması gerekiyor.

Prof. Dr. Şervan Gökhan’ın makalesinde de vurgulandığı gibi, Türkiye’nin nüfus politikaları, ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi yapısıyla yakından ilişkili. Geçmişte yapılan hatalardan ders çıkararak, gelecekte daha sürdürülebilir ve dengeli bir nüfus politikası izlemek, Türkiye’nin geleceği için hayati önem taşıyor.

REKLAM VERMEK İÇİN ARAYIN
0532 659 8130