Türkiye’de Nüfus Politikaları: Doğum Oranlarındaki Tarihi Düşüş ve Gelecek Senaryoları

Yayınlama: 04.09.2025
A+
A-

Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze uzanan nüfus politikaları, özellikle doğum oranları üzerindeki etkileriyle dikkat çekiyor. Uzmanlar, bu düşüşün sosyoekonomik dönüşümler ve modernleşme süreciyle bağlantılı olduğunu vurguluyor.

Türkiye’de Nüfus Politikaları: Doğum Oranlarındaki Tarihi Düşüş ve Gelecek Senaryoları

Özet: Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze uzanan nüfus politikaları, özellikle doğum oranları üzerindeki etkileriyle dikkat çekiyor. Uzmanlar, bu düşüşün sosyoekonomik dönüşümler ve modernleşme süreciyle bağlantılı olduğunu vurguluyor.

Ankara, 4 Eylül 2025 – Türkiye’nin demografik yapısı, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana geçen süreçte önemli değişimler gösterdi. Savaşlar ve salgın hastalıkların ardından nüfusu artırma hedefiyle başlayan politikalar, zamanla yerini nüfus planlamasına bıraktı. Peki, bu değişimler Türkiye’nin geleceğini nasıl şekillendirecek?

Cumhuriyetin İlk Yılları: Nüfusu Artırma Çabaları

Cumhuriyetin ilk yıllarında, memleketin dört bir yanı harabe halindeydi. Savaşlar ve salgın hastalıklar, zaten az olan nüfusu daha da eritmişti. Hükümetin öncelikli hedefi, bu kaybı telafi etmek, ülkeyi yeniden ayağa kaldıracak genç ve dinamik bir nüfus oluşturmaktı. Bu amaçla, 1923’ten 1960’lara kadar devletin tüm kurumları seferber oldu. Evlilik yaşını düşürmek için teşvikler verildi, çok çocuklu ailelere vergi avantajları ve ekonomik destekler sağlandı. Sanki her ev, birer küçük fabrika gibi çocuk üretmeye teşvik ediliyordu. Özellikle kırsal kesimde, kalabalık aileler adeta birer güç sembolüydü.

1950’lerden itibaren sanayileşme ve şehirleşme hamlesiyle birlikte nüfus artışı daha da hızlandı. Köylerden kentlere göçler başladı, fabrikalar işçi arıyordu ve kalabalık aileler, bu yeni düzende daha da önem kazandı. 1955-60 yılları arasında doğum oranları adeta zirveye ulaştı. O dönemlerde, bir ailenin 5-6 çocuk sahibi olması hiç de sıra dışı bir durum değildi. Ancak, madalyonun bir de öteki yüzü vardı. Artan nüfusun istihdam ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri de yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı.

Hatta 1958 gibi erken bir tarihte, hükümet, uzmanlardan oluşan bir kurul aracılığıyla doğum kontrolü yasalarının kaldırılması önerisini bile değerlendirmeye aldı. Ancak, o günün şartlarında bu öneri hayata geçirilemedi. Toplum henüz böyle bir değişime hazır değildi.

1960 Darbesi ve Nüfus Planlamasına Geçiş

1960 darbesi, Türkiye’nin nüfus politikalarında bir dönüm noktası oldu. Yeni yönetim, hızla artan nüfusun kalkınmayı olumsuz etkilediğini görüyordu. Kalkınma planları yapılıyor, yatırımlar artırılmaya çalışılıyordu ama nüfus da aynı hızla artıyordu. Sanki bir yandan su akıtılıyor, bir yandan da deliklerden boşa gidiyordu. Bu nedenle, planlı bir nüfus azaltma politikası izlenmesi gerektiğine karar verildi.

1965’te 557 sayılı Nüfus Planlaması Yasası yürürlüğe girdi ve Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kuruldu. Bu genel müdürlüğün başına, halk sağlığı alanındaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Nusret Fişek getirildi. Fişek, doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaştırılması ve halkın bu konuda bilinçlendirilmesi için yoğun bir çalışma başlattı. Sağlık ocakları aracılığıyla doğum kontrol yöntemleri hakkında bilgilendirme yapıldı, ücretsiz doğum kontrol araçları dağıtıldı. O dönemlerde, televizyon ve radyolarda aile planlamasıyla ilgili kamu spotları yayınlanıyordu. Amaç, her ailenin istediği kadar çocuk sahibi olması, çocukların sağlıklı bir şekilde büyütülebilmesiydi.

1960-1980 yılları arasında devlet destekli aile planlaması politikaları yoğun bir şekilde uygulandı. Özellikle şehirli ve eğitim seviyesi yüksek kesimlerde doğurganlık hızı hızla düştü. Artık kadınlar, daha bilinçli kararlar veriyor, kariyerlerine odaklanıyor ve daha az çocuk sahibi olmayı tercih ediyordu. Köylerde ise bu değişim daha yavaş yaşanıyordu.

1980 Sonrası: Kürtajın Yasallaşması ve Uluslararası Destek

1980 sonrası dönemde nüfus kontrolü politikaları daha da güçlendirildi ve uluslararası kuruluşların desteğiyle daha sistematik bir hale getirildi. 1983’te 2827 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla birlikte, kürtaj belirli koşullar altında yasal hale getirildi, doğum kontrol araçlarının dağıtımı kolaylaştırıldı ve kadınların bilinçli karar vermesi teşvik edildi.

Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren de nüfus artışının kontrol altına alınması gerektiğini vurgulayan açıklamalar yaparak uygulamaların yaygınlaşmasına katkı sağladı. Evren, her fırsatta nüfus planlamasının önemine dikkat çekiyor, ailelerin bilinçli çocuk sahibi olmalarını tavsiye ediyordu. Bu dönemde, nüfus planlaması adeta bir devlet politikası haline gelmişti.

Doğurganlıkta Hızlı Düşüş ve Günümüzdeki Durum

1980 ve 1990’larda şehirleşme, kadınların eğitim ve iş yaşamına katılımı, çekirdek aile modelinin yaygınlaşması gibi faktörler doğum oranlarının hızla azalmasına yol açtı. Eskiden kalabalık aileler, büyük konaklarda hep birlikte yaşarken, artık apartman dairelerinde çekirdek aileler yaşamaya başlamıştı. 1950’de kadın başına yaklaşık 7 doğum gerçekleşirken, 1980’de bu oran 4,5’un altına, 1990’da ise 3 seviyelerine geriledi. 2000’lerde ise toplam doğurganlık hızı 2,5’in altına indi ve nüfus artış hızı yavaşladı. Artık Türkiye, Avrupa ülkeleriyle benzer demografik özellikler göstermeye başlamıştı.

AK Parti iktidarı döneminde ise doğum oranlarını artırmak amacıyla “en az 3 çocuk” söylemleri, çocuk yardımları ve bazı politikalar devreye girdi. Hükümet, artan yaşlı nüfusun ve azalan genç nüfusun gelecekte yaratabileceği sorunlara dikkat çekiyordu. Ancak, geçmişte uygulanan yoğun nüfus planlaması, Türkiye’nin demografik yapısını köklü bir şekilde değiştirmişti. Toplumun alışkanlıkları, beklentileri ve değerleri değişmişti. Bu nedenle, doğum oranlarını artırmaya yönelik politikalar beklenen etkiyi yaratmakta zorlandı.

Uzmanlar, doğurganlık oranındaki düşüşün 2000’den önceki politikalar, sosyoekonomik dönüşümler, şehirleşme ve uzun vadeli modernleşme sürecinin bir sonucu olduğunu belirtiyor. Yani, bu durum tek bir siyasi partinin veya dönemin politikalarıyla açıklanamaz. Konunun tek bir siyasi perspektifle ele alınmaması, tarihsel sürecin göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanıyor. Gelecekte, Türkiye’nin demografik yapısının nasıl şekilleneceği, uygulanacak politikaların yanı sıra, toplumun sosyoekonomik yapısı ve kültürel değerleri tarafından da belirlenecek.

REKLAM VERMEK İÇİN ARAYIN
0532 659 8130