Azerbaycan’dan yükselen bir proje, Türk dünyasının ortak kahramanlık destanlarının genç nesillere aktarılmasının önemini vurguluyor. Uzmanlar, bu mirasın yaşatılması için neler yapılması gerektiğini tartışıyor.
Azerbaycan’dan kalkan bir kıvılcım, tüm Türk dünyasını ısıtacak bir projeye dönüştü. Azerbaycan Cumhuriyeti Sivil Toplum Kuruluşlarına Devlet Desteği Ajansı’nın himayelerinde yürütülen “Türk Dünyası: Ortak Mirastan Ortak Geleceğe Doğru” projesi, Türk dünyasının kahramanlık destanlarını ve ortak değerlerini genç nesillere aktarmayı amaçlıyor. Projenin koordinatörlüğünü ise Orta Asya ve Güney Kafkasya İfade Özgürlüğü Ağı (CASCFEN) üstleniyor.
Türkiye’nin Azerbaycan’daki eski askeri ataşesi, emekli General Dr. Yücel Karauz, Türklerin mücadele ruhunun aslında çok derinlerde yattığını söylüyor. Karauz’a göre, bu ruhun kaynağı, toprakla kurulan bağ ve “il” ile “yurt” kavramlarına verilen önemden geliyor. “Türkler, yaşadıkları toprakları vatan kılmayı, hem ekip biçmeyi hem de korumayı bilmişlerdir,” diyen Karauz, Orhun Yazıtları’ndan beri “il” ve “yurt”un kutsal sayıldığını vurguluyor. Göktürkler için Ötüken neyse, Anadolu’ya göç eden Oğuz boyları için de yurt, ataların kanıyla kazanılmış toprak demek. Karauz, bu bilincin günümüzde de diri olduğuna dikkat çekiyor. Azerbaycan’ın 44 günlük Vatan Savaşı’ndaki zaferini, Türkiye’nin sınır bölgelerindeki terörle mücadelesini, Kazakistan’ın bağımsızlık coşkusunu bu ruhun yansımaları olarak görüyor.
Karauz, “Spor müsabakalarında bile millî kimlik ve bayrak sevgisi ön plandadır. Ancak değerlerimizi korumak için sürekli çalışmalıyız,” diyerek, bu değerlerin korunmasının önemine işaret ediyor. Peki, bu değerleri nasıl koruyacağız? İşte bu sorunun cevabı, projenin temelini oluşturuyor.
Türklerin vatanseverliğinin devlet kuruculuğunda da belirleyici olduğunu vurgulayan Dr. Karauz, tarihte Göktürkler’den Osmanlılar’a kadar birçok Türk devletinin kurulduğunu hatırlatıyor. Devletin kalıcı ve kutsal bir yapı olarak görüldüğünü, “töre” ve adalet geleneğinin tesis edildiğini belirtiyor. Bugün de Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan gibi bağımsız Türk devletlerinin varlığı, bu geleneğin bir devamı niteliğinde. Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması ise ortak siyasi iradenin somut bir göstergesi. Karauz, Türk’ün gücünün devlet ve millet birliğinden geldiğini vurgulayarak, Orhun Yazıtları’ndaki Bilge Kağan’ın “Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım” sözlerini hatırlatıyor. Liderin görevi milleti korumak, halkın görevi ise devlete sadık kalmak. Türkiye’deki milli seferberlik çağrılarına halkın desteği, Azerbaycan’daki Karabağ zaferinde gençlerin ön plana çıkması ve Kırgızistan’daki 2010 olaylarında halkın devlet düzenini koruma çabaları, bu birliğin modern örnekleri olarak gösteriliyor.
Dr. Karauz, kahramanlıkların gençlere ortak miras olarak öğretilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Alparslan’dan Fatih Sultan Mehmet’e, Nuri Paşa’dan Polad Həşimov’a ve 15 Temmuz şehitlerine kadar birçok kahramanın ortak miras olarak öğretilmesi için adımlar atılması gerektiğini söylüyor. Tarih ders kitapları, belgeseller, ortak bayramlar, gençlerde vatanseverlik duygusunu güçlendiren projeler, kahramanlık ansiklopedileri ve sinema yapımları hazırlanması gerektiğini belirtiyor. Hatta Türk dünyası okullarında ortak kahramanlık destanlarının okutulması gerektiğini de ekliyor.
Karauz, gençler arasında ortak kültürel semboller ve değerlerin tanıtılmasının da önemine dikkat çekiyor. Bozkurt, tuğ, otağ, Nevruz ateşi, toy; Dede Korkut, Manas, Köroğlu; kopuz, dombra, kaval gibi değerlerin gençlere tanıtılması gerektiğini söylüyor. Ortak televizyon ve dijital platformlar kurulması, kültür festivalleri ve Pan-Türk spor oyunları organize edilmesi gerektiğini de sözlerine ekliyor.
Azerbaycan Milletvekili Hikmet Babaoğlu ise 44 günlük Vatan Savaşı’nda elde edilen zaferin sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Türk dünyasının gurur kaynağı olduğunu söylüyor. Babaoğlu, uzun yıllar Türk halklarının birbirinden koparıldığını, yenilgilerle sınandığını hatırlatıyor. Türkistan’ın işgali, Azerbaycan’ın ikiye bölünmesi, Osmanlı’nın çöküşü gibi olayların Türk dünyasının küresel siyasetteki yerini zayıflattığını belirtiyor. İşte böyle bir dönemde milli iradenin zaferine ve savaşçı geçmişin yeniden dirilmesine ihtiyaç vardı. Babaoğlu, Azerbaycan’ın zaman zaman Türk devletleri arasında en hassas halka olarak seçildiğini ve sürekli olarak çeşitli imparatorlukların tehditleriyle karşı karşıya kaldığını ifade ediyor.
Babaoğlu, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in bir konuşmasında “Düşmanlarımızdan biri de hâlâ bize sömürge gözüyle bakan ülkelerdir” dediğini hatırlatarak, Azerbaycan’ın milli iradesi kısıtlanmak istenirken kendi gücünü ortaya koyarak tarihi bir zafer kazandığını söylüyor. Bu zaferin sadece savaş alanında değil, diplomasi masasında da korunduğunu ve mantıklı bir sonuca ulaştırıldığını belirtiyor. Babaoğlu’na göre bu zafer, tüm Türk halklarının zaferine dönüştü.
Babaoğlu, bu zaferin sembolik onayının 2021 İstanbul zirvesinde görüldüğünü ve Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Türk Dünyası Yüce Nişanı ile ödüllendirildiğini hatırlatıyor. Bu ödülün sadece bir ödül olmadığını, Türk halklarının özgüvenini tazeleyen ve neler başarabileceklerini gösteren tarihi bir olay olduğunu vurguluyor.
KKTC Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Züleyha Karaman ise bazı mücadelelerin sadece bir milletin değil, bütün Türk dünyasının onurunu taşıdığını söylüyor. Karaman, “Coğrafyalar farklı olsa da, çekilen acılar ve sergilenen kahramanlıklar aynı ruhun yansımalarıdır,” diyerek Kıbrıs ve Azerbaycan Türklerinin mücadelesinin bu ortak ruhun en güçlü örneklerinden biri olduğunu belirtiyor. Her iki halkın yaşadığı acılar, gösterdiği cesaret ve yazdığı destan, Türk’ün özgürlük aşkının, vatan sevgisinin ve zulme boyun eğmeyen başının simgesi.
Karaman, Kıbrıs Türklerinin tarih boyunca ağır sınavlardan geçtiğini hatırlatarak, 1878’de adanın İngiltere’ye devredilmesiyle başlayan sürecin Kıbrıs Türkleri için baskı ve ayrımcılıkla dolu yılların habercisi olduğunu söylüyor. 1923-1960 arasında en zor dönemlerini yaşadıklarını, İngilizlerin baskısı ve Yunanların Enosis hayalinin Türk varlığını tehdit ettiğini belirtiyor. 1955’te kurulan EOKA terör örgütünün köyleri hedef aldığını, kadın-çocuk demeden masum insanları katlettiğini hatırlatıyor. Ancak Kıbrıs Türklerinin Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş liderliğinde örgütlenerek eşsiz kahramanlıklar sergilediğini vurguluyor.
20 Temmuz 1974’te Türkiye’nin garantörlük