Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, Hacettepe Üniversitesi’nden 65 yıllık dostlarını Kızılcahamam’da ağırladı. Vefa ve nostalji dolu buluşmada, anılar tazelendi ve kadim dostlukların önemi vurgulandı.
ÖZET: Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, Hacettepe Üniversitesi’nden 65 yıllık dostlarını Kızılcahamam’da ağırladı. Vefa ve nostalji dolu buluşmada, anılar tazelendi ve kadim dostlukların önemi vurgulandı.
Ankara’dan yükselen bir dostluk hikayesi bu. Hacettepe Üniversitesi’nin o tozlu, ama bir o kadar da heyecanlı amfilerinden doğan, 65 yıllık bir ömre yayılan bir bağ. Bu öyle bir bağ ki, ne zamanın acımasızlığı, ne hayatın telaşı, ne de mevkilerin cazibesi onu sarsabilmiş. İşte bu, Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Hacettepe’den yol arkadaşları arasındaki o sarsılmaz dostluğun ta kendisi.
Hacettepe… O yıllarda, Türkiye’nin dört bir yanından gelen, idealist gençlerin hayallerini süslediği bir ilim yuvasıydı. İhsan Doğramacı’nın o vizyoner bakış açısıyla şekillenen, adeta bir altın çağını yaşıyordu. İşte o dönemde, aynı sıraları paylaşan, aynı hedeflere koşan, memleket sevdasıyla yanan bir grup genç, kaderin cilvesiyle bir araya geldi. Branşları farklıydı belki, ama kalpleri aynı ritimde atıyordu. Onlar, Prof. Dr. Mehmet Haberal başta olmak üzere; Prof. Dr. Mustafa Artvinli, Prof. Dr. Süleyman Sarpes, Prof. Dr. Günseli Sarpes, Prof. Dr. Kenan Araz, Gülden Araz, Prof. Dr. Cahangir Çelik, Dr. Cazibe Çelik, Prof. Dr. Cem Keçik, Prof. Dr. İknur Keçik, Dr. Muzaffer Akış, Dr. Engin Akış, Prof. Dr. Demir Ali Onat, Prof. Dr. Tevfik Akoğlu, Prof. Dr. Emel Akoğlu gibi, her biri kendi alanında parlayan isimler oldular.
Aradan geçen on yıllar, hayatın koşturmacası, farklı şehirler, farklı ülkeler… Ama hiçbir şey o ilk günkü bağı koparamadı. İşte o bağ, Başkent Üniversitesi’nin kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın davetiyle, Kızılcahamam’daki Patalya Oteli’nde yeniden canlandı. Bir bahar hafta sonu, yılların yorgunluğunu üzerinden atmak, o eski günleri yad etmek, vefa borcunu ödemek için bir araya geldiler.
Düşünün bir an… Koç Yurdu’ndaki o bitmek bilmeyen kahkahalar, Hacettepe’nin uzun koridorlarında yankılanan ayak sesleri, Amerika’ya gidişlerin o buruk sevinci… Her bir anı, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Ağladılar, güldüler, yeniden o gençlik yıllarına döndüler. Sanki zaman, o an için durmuştu.
Ama bu buluşmayı bu kadar özel kılan sadece anılar değildi. Asıl sahnede olan duygu, vefaydı. Ve vefanın en saf hali, dostlukta saklıydı. Statüler, titrler, makamlar bir kenara bırakılmış; ‘Reis’ lakaplı Haberal’ın o içtenliği, o samimiyetiyle, yeniden o eski günlere dönülmüştü. O anlarda, aralarındaki dostluk, bir akademik başarıdan, bir tıbbi dehadan çok daha büyük bir anlam taşıyordu. Çünkü dostluk, hayatta sahip olunabilecek en değerli hazinelerden biriydi.
Prof. Dr. Mehmet Haberal, bu dostluğun adeta bir mihenk taşı gibi. Sadece tıp alanındaki başarılarıyla değil, hayata bakış açısıyla, insanlara yaklaşımıyla da örnek bir şahsiyet. Sözel zekası, zarafeti, mütevazılığıyla sadece bilim dünyasına değil, insanlığın gönül dünyasına da dokunan bir isim. Onun başarısının sırrı, sadece ameliyat masalarında ya da üniversite kürsülerinde değil; dostlarını unutmayışında, geçmişi sahiplenişinde, değerlerine sadakatinde saklı.
Bu buluşma, bize bir kez daha gösterdi ki; gerçek dostluklar, zamana meydan okumanın en güzel yoludur. 65 yıllık bir dostluk, sadece bireylerin değil, bir dönemin, bir değerler manzumesinin de ayakta kaldığının kanıtı. Günümüzde her şeyin hızla değiştiği, değerlerin yıprandığı bir dünyada, kadim dostlukların gücü, bize geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.
Kızılcahamam ormanlarında yankılanan o kahkahalar, sadece geçmişin güzel anılarını değil, geleceğe dair inancımızı da tazeledi. Umuyoruz ki, nice nesiller bu dostluğun izinden yürür, vefa ve sadakat duygularını yaşatır.