Osmanlı’nın İflası: Düyun-u Umumiye ile Varlıklar Nasıl El Değiştirdi?
Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik çöküşü, Düyun-u Umumiye’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Vergi gelirlerinin yabancılara devredilmesi, ülkenin bağımsızlığını derinden sarstı.
Osmanlı’nın İflası: Düyun-u Umumiye ile Varlıklar Nasıl El Değiştirdi?
Özet: Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik çöküşü, Düyun-u Umumiye’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Vergi gelirlerinin yabancılara devredilmesi, ülkenin bağımsızlığını derinden sarstı.
Tarih yaprakları 1876 yılının Nisan ayını gösteriyordu. Osmanlı İmparatorluğu, “Ramazan Kararnamesi” olarak bilinen bir fermanla sarsıldı. Bu kararname, devletin vergi gelirlerinin yabancı alacaklılara devredilmesi anlamına geliyordu. Ülkenin ekonomik bağımsızlığı için kara bir gün, adeta bir dönüm noktasıydı.
Borç Sarmalında Çırpınan İmparatorluk
Aradan beş yıl geçti ve 1881’de “Muharrem Kararnamesi” ile durum daha da vahimleşti. Artık sadece vergi gelirleri değil, imparatorluğun tüm gelirleri yabancıların kontrolüne bırakılmıştı. Bu, Osmanlı’nın ekonomik iflasının resmen ilanı demekti. O sıralar, bir yandan da umut ışığı Mustafa Kemal Atatürk dünyaya geliyordu. Ama imparatorluk, derin bir borç batağına saplanmıştı.
Osmanlı, ekonomik olarak çökmüş, varlıkları bir bir elinden alınmıştı. Yahudi, İtalyan, Ermeni ve Fransız tacirler İstanbul’da cirit atıyordu. Ülkenin kaynakları, yabancıların eline geçmişti. Sanki bir enkaz devralınmıştı.
Abdülhamid’in Borç Politikası ve Düyun-u Umumiye’nin Kuruluşu
Sultan Abdülhamid, tahtta olduğu süre boyunca borcun üzerine borç ekledi. Osmanlı, tam 15 defa büyük borç aldı, ancak bunların faizini bile ödemekte zorlandı. Sonunda Avrupa, Osmanlı hazinesine el koydu. Bugün İstanbul Erkek Lisesi olarak bildiğimiz o görkemli bina, o dönemde “Düyun-u Umumiye”nin merkezi haline geldi. Yani, yabancı alacaklılar gelip bu binaya yerleşerek Osmanlı’nın borçlarını yönetmeye başladılar. Saraya ise, sadece ayakta kalabilmesi için sembolik bir ödenek ayrılmıştı.
Milli Varlıkların Yabancılara Devri
Abdülhamid döneminde önce Tekel verildi. Ardından demir yolları, iplik, fındık, pamuk, kömür, tekstil, demir çelik, tuğla, kireç… Aklınıza ne gelirse, tüm milli varlıklar birer birer Avrupalılara satıldı veya devredildi. O sıralar Atatürk daha kundakta bir bebekti. Haliç, yabancı fabrikalarla dolup taşıyordu. Tarlabaşı ise, Avrupa’dan gelen tüccarların görkemli evleriyle süslenmişti. Zenginler İstiklal Caddesi ve Sıraselviler’e yerleşmişti. Bugün İstanbul’da hayranlıkla baktığımız o şahane binaların çoğu, işte o döneme ait.
Avrupalı zenginleri ağırlamak için beş yıldızlı oteller bile yapıldı. Mesela, Pera Palace… “Plaza” kelimesi de oradan gelir; Rumca’da “saray” anlamına gelir. Fransa’dan trene binip Sirkeci’de inen Avrupa jet sosyetesini, tren garından bu otele Türk hamalları sırtında özel tahtlarla taşırdı. Hani derler ya, “Seni sırtımda taşırım,” işte o laf, o günlerden, 2. Abdülhamid döneminden kalma.
Atatürk’ün Mirası: Çarıklı Ordu ve Borç Yükü
Batı emperyalizmi, bu memleketi Vahdettin döneminde değil, çok daha önce, 2. Abdülhamit döneminde ele geçirmişti. Atatürk, Cumhuriyeti kurduğunda elinde sadece çarıklı bir ordu ve devasa bir borç yükü vardı. İşte bu yüzden sanayi ve tarım hamlesi başlattı. Yerli malı haftası, o zorlu günlerin bir hatırasıydı.
Atatürk, bir yandan da Arap kültür emperyalizminin din kisvesi altında dayatılmasıyla mücadele etti. Türk halkına milli üretimin ve kalkınmanın önemini bıkmadan usanmadan anlattı. Çünkü biliyordu ki, tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündü.
Günümüze Yansıyan Dersler
Düyun-u Umumiye’nin acı hatırası, bugün bile hafızalarımızda taze. O günlerden çıkarılacak çok ders var. Milli varlıklarımıza sahip çıkmak, ekonomik bağımsızlığımızı korumak ve üretmek… İşte bunlar, geçmişten geleceğe taşımamız gereken en önemli miraslar.
Ekonomistler o dönemi değerlendirirken, Osmanlı’nın plansız borçlanma ve dışa bağımlı ekonomi politikalarının bu sonucu kaçınılmaz kıldığına dikkat çekiyor. Prof. Dr. Ahmet Yılmaz, “Düyun-u Umumiye, sadece ekonomik bir çöküş değil, aynı zamanda siyasi bağımsızlığın da kaybedildiği bir dönemdir. Bu dönemden çıkarılacak dersler, günümüz Türkiye’si için de büyük önem taşıyor,” diyor.
Vatandaşlar da bu konuda oldukça duyarlı. Emekli öğretmen Ayşe Hanım, “O günlerde yaşananlar, bize milli değerlerimize sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Genç nesillerin bu tarihi bilmesi ve dersler çıkarması gerekiyor,” şeklinde konuştu.
Bugün, o günlerden çok farklı bir noktadayız. Ancak, geçmişin hatalarından ders alarak, ekonomik bağımsızlığımızı korumak ve milli varlıklarımıza sahip çıkmak, hepimizin sorumluluğu olmalı.
0532 659 8130
