Prof. Dr. Zakir Avşar, orman yangınlarının artış nedenlerini ve alınması gereken önlemleri değerlendirirken, Öz Orman İş Sendikası Başkanı Settar Aslan ise sahadaki ihtiyaçlara dikkat çekiyor. İklim krizi ve insan faktörünün yangınlardaki rolü masaya yatırılıyor.
Özet: Yaz aylarının gelmesiyle birlikte artan orman yangınları, uzmanları ve yetkilileri harekete geçirdi. Prof. Dr. Zakir Avşar, iklim krizi ve insan faktörünün bu yangınlardaki rolüne dikkat çekerken, Öz Orman İş Sendikası Başkanı Settar Aslan ise yangınlarla mücadelede sahadaki ihtiyaçlara vurgu yapıyor.
Ankara – BHA – Yaz mevsiminin kavurucu sıcakları kendini hissettirmeye başlarken, Türkiye’nin dört bir yanından yükselen dumanlar ve alevler yürekleri dağlıyor. Antalya’dan İzmir’e, Muğla’dan Hatay’a uzanan yangın haberleri, “Yeşil Vatan” olarak adlandırdığımız ormanlarımızın ne denli büyük bir tehdit altında olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Peki, bu yangınlar neden bu kadar sık yaşanıyor ve neler yapılması gerekiyor?
Prof. Dr. Zakir Avşar, “Yeşil Vatan Yanarken Sessiz Çığlıklar” başlıklı yazısıyla bu acı gerçeğe dikkat çekiyor. Avşar, orman yangınlarının sadece ağaçların değil, aynı zamanda toprağın bereketi, yaban hayatı ve su kaynakları gibi pek çok değeri yok ettiğini vurguluyor. Bir ormanın yanması, bir ülkenin geleceğine vurulan bir darbe anlamına geliyor.
Dr. Murat Yılmaz’ın öncülüğünde bir araya gelen kıymetli ormancılar, Öz Orman İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan ve yönetim kurulu üyeleri, bu yangınların nedenlerini ve çözüm yollarını tartıştı. “Yeşil vatan neden yanıyor, neler yapılmalı?” sorusu, tüm konuşmaların odağında yer aldı.
Yeşil vatanı koruma uğruna canını feda eden şehitlerimizi unutmamak gerekiyor. Cumhuriyet tarihimiz boyunca, son yangınlardaki kayıplarımızla birlikte 145 orman şehidimiz var. Onların fedakarlıkları, bu vatanın her karış toprağını koruma sorumluluğumuzu bir kat daha artırıyor.
Orman yangınlarıyla mücadelede en ön safta yer alan kahramanlar, 25 bin orman işçisi ve 131 bin eğitimli gönüllü. Gökyüzünde onlarca uçak ve yüzü aşkın helikopter, insansız hava araçlarıyla birlikte yeşil vatanı kurtarma operasyonuna katılıyor. Ancak ormancılar, hava unsurlarının yangınların hızını kesmede ve baskılamada önemli rol oynadığını, asıl söndürme işinin ise kara unsurları tarafından yapıldığını belirtiyor. Çünkü ormanlar, düz araziler değil; engebeler, dağlar, tepeler ve araçların giremeyeceği pek çok zorlu bölgeyi barındırıyor. Bu nedenle kol gücü ve insan gücüne olan ihtiyaç her şeyin üzerinde.
Öz Orman İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan, sahadaki ihtiyacı şu sözlerle dile getiriyor: “774 gözetleme kulesinde üçer kişi vardiyalı olarak 7/24 görev yapıyor, yani 2328 kişi. 1786 arazözde ikişer şoför, 3572 kişi. İlk müdahale araçlarımız 2742 adet, iş makinası sayımız ise 821.” Bu rakamlar, yangınla mücadeledeki insan gücünün önemini açıkça gösteriyor. Ancak Aslan, fiilen arazide yangınla mücadele edecek personel sayısının 12.537 kişi olduğunu ve nitelikli orman işçisi ihtiyacının karşılanması gerektiğini vurguluyor.
Peki, bunca tedbire ve mücadeleye rağmen orman yangınlarının sıklığı ve büyüklüğü neden artıyor? Prof. Dr. Zakir Avşar’a göre, bunun en önemli nedeni iklim krizi. Yazların uzaması, sıcak hava dalgalarının yaygınlaşması, nem oranının düşmesi ve kuraklığın artması, yangın riskini önemli ölçüde artırıyor. Hava sıcaklığı 40 dereceyi aştığında ve rüzgâr kuvvetli estiğinde, küçücük bir kıvılcım bile yüzlerce hektarı bir anda kül edebiliyor.
Ancak işin bir başka boyutu da insan eli. Atılan bir sigara izmariti, piknik sonrası söndürülmeyen bir mangal, bilinçsizce bırakılan cam şişeler, anız yakmak, orman giriş yasaklarına uymamak… Ne yazık ki orman yangınlarının büyük bir bölümü insan ihmaliyle başlıyor.
Türkiye, geçmişte yangınlara müdahalede zorluklar yaşarken, bugün teknolojiye dayalı yeni bir mücadele hattı kurdu. Yangınlar insansız hava araçlarıyla izleniyor, yangın gözetleme kulelerinden 7/24 kameralarla erken uyarı alınıyor, müdahale süreleri kısaltılıyor ve hava araçlarıyla geniş alanlara hızla müdahale ediliyor. Bu kapasite artışı, daha büyük felaketlerin önüne geçilmesini sağlıyor.
Ancak her şey teknoloji değil. Settar Arlan’ın dediği gibi, esas kahramanlar, bu teknolojiyi kullananlar ve doğrudan, canı pahasına yangınla mücadele eden ekipler, orman işçileri, köylüler ve gönüllüler. Onların emeği, fedakarlığı, vefası ve cesareti, yangınlara karşı en güçlü kalkanımız olmaya devam ediyor.
Orman yangınlarıyla mücadele, sadece orman teşkilatının, işçisinin ya da ilgili bakanlıkların işi değil. Bu ülkenin her ferdi, ormanın bir parçasıdır ve yangınlara karşı da bir sorumluluğu vardır. Yanan her orman, sadece doğanın değil, hepimizin kaybıdır. Orman, bir milletin bağımsızlığı kadar önemli bir değerdir; toprağımızı, suyumuzu, havamızı korur, çocuklarımızın geleceğini güvence altına alır. Bu yüzden ormanlara sahip çıkmak, ülkeye sahip çıkmaktır.
Yangın sonrası yaşanan en önemli sorunlardan biri, yanan alanların imara açılacağı söylentileri veya bu alanların bilinçsizce betonlaşmasına yönelik girişimler. Anayasa ve ilgili yasalar açık: Yanan orman alanları orman vasfını korur ve başka bir amaçla kullanılamaz. Bu kural, gelecek nesiller için ormanların korunmasının en temel güvencesidir.
Peki, gelecekte bu tür felaketlerin önüne geçmek için neler yapılmalı? Prof. Dr. Zakir Avşar’a göre, imar faaliyetlerinin yangına hassas alanlardan uzaklaştırılması, yapılaşmanın sınırlandırılması, İHA ve uydu verileriyle yangın risk haritalarının sürekli güncellenmesi, yerel halkın yangınla mücadelede gönüllülük esasına dayalı olarak eğitilmesi, orman köyleri çevresinde yangına dayanıklı bitki türleri ile koruyucu şeritlerin oluşturulması ve yangın sezonlarının uzamasına karşı personel, ekipman ve hava araçları kapasitesinin esnek planlanması gerekiyor.
Ayrıca, yanan alanların imara açılmaması için sıkı denetimlerin sürdürülmesi, yangına dayanıklı ağaçların dikilmesi ve ormanların buna uygun hale getirilmesi de son derece önemli. Bilimsel ve teknik gelişmelerin yakından takip edilmesi ve uygulan