Geleceğin Türkiye’si: Prof. Dr. Avşar’dan Ekonomik Bağımsızlık Vurgusu

Yayınlama: 18.10.2025
A+
A-

Prof. Dr. Zakir Avşar, “Geleceğin Türkiye’si nasıl olmalı?” başlıklı yazısında ekonomik bağımsızlığın önemine dikkat çekerek, geçmişte yerli sanayinin önünün kesilmesinin acı örneklerini hatırlattı. Avşar, milli kalkınma vizyonunun yeniden canlandırılması gerektiğini vurguladı.

Geleceğin Türkiye’si: Prof. Dr. Avşar’dan Ekonomik Bağımsızlık Vurgusu

Özet: Prof. Dr. Zakir Avşar, “Geleceğin Türkiye’si nasıl olmalı?” başlıklı yazısında ekonomik bağımsızlığın önemine dikkat çekerek, geçmişte yerli sanayinin önünün kesilmesinin acı örneklerini hatırlattı. Avşar, milli kalkınma vizyonunun yeniden canlandırılması gerektiğini vurguladı.

Ankara, 18 Ekim 2025 – Türkiye’nin geleceği üzerine tartışmalar sürerken, Prof. Dr. Zakir Avşar’ın kaleme aldığı “Geleceğin Türkiye’si nasıl olmalı?” başlıklı yazı, özellikle ekonomik bağımsızlık ve milli kalkınma konularına odaklanarak dikkatleri üzerine çekti. Yazısında, geçmişte yaşanan hatalardan ders çıkarılması gerektiğini belirten Avşar, Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durabilmesi için yerli sanayinin desteklenmesinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı.

“Yolsuzluk Zanlılarını Kurtarma Topluluğu” Eleştirisi

Avşar, yazısına başlarken bazı siyasi partiler ve kurumların “kişiselleşmiş” ve “yolsuzluk ve hırsızlık zanlılarını kurtarma topluluğuna” dönüşmüş olabileceği eleştirisini getirdi. Ancak, bu olumsuz tabloya rağmen, ülkeye ve millete karşı sorumluluğun devam ettiğini, geleceği düşünmek ve yarınlara yönelik çalışmak zorunda olduğumuzu belirtti. “Şikayet ettiğimiz ne varsa yarınlarda olmaması için başka da bir şansımız yok…” diyerek, umudunu koruduğunu ve harekete geçme çağrısında bulunduğunu gösterdi.

Atatürk’ün İzinde Milli Kalkınma

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren ekonomik bağımsızlık ve milli kalkınmanın devletin temel hedeflerinden biri olduğunu hatırlatan Avşar, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Siyasi bağımsızlık ancak iktisadi bağımsızlıkla birlikte anlam kazanır” sözünü hatırlattı. 1920’lerden itibaren başlayan sanayileşme planlamaları ve özellikle savunma sanayiinde dışa bağımlılığın azaltılması yönündeki girişimlerin bu anlayışın bir sonucu olduğunu ifade etti.

Geçmişten Acı Dersler: Yerli Girişimlerin Tasfiyesi

Ancak, Avşar’ın yazısında en dikkat çekici bölümlerden biri, tarihsel süreçte milli kalkınma vizyonunun önünde yaşanan engellere değindiği kısımlar oldu. Erken Cumhuriyet döneminde birçok yerli girişimcinin, özellikle savunma sanayii alanında attıkları adımlarla Türkiye’nin kendi kendine yeterliliği yolunda umut vadettiğini, ancak “içeriden ve dışarıdan sistematik tasfiye operasyonlarına maruz kaldıklarını” belirtti. Bu durum, akıllara “Acaba bugün de benzer durumlar yaşanıyor mu?” sorusunu getiriyor.

Şakir Zümre’den Nuri Killigil’e: Yarım Kalan Hayaller

Avşar, bu tasfiyelere örnek olarak, 1925 yılında kurulan ilk özel savunma sanayi şirketi olan Şakir Zümre’nin girişimini gösterdi. Şakir Zümre’nin, o dönemde Türkiye’nin mühimmat ihtiyacını karşılamak amacıyla el bombası, deniz mayını ve uçaksavar mühimmatı ürettiğini, bu girişimin büyük bir teknik başarı olduğu kadar, aynı zamanda bağımsızlık perspektifinin somutlaşması olduğunu vurguladı. Ne var ki, 1940’ların başında uygulanan ithalat politikalarının, yerli üreticilerin önünü tıkadığını ve Şakir Zümre’nin savunma sanayi fabrikasının soba fabrikasına dönüştüğünü hatırlattı. Bu durum, “Acaba o dönemde yapılan yanlışlar bugün de tekrarlanıyor mu?” sorusunu akıllara getiriyor.

Benzer bir şekilde, Nuri Killigil tarafından İstanbul Sütlüce’de kurulan silah ve mühimmat fabrikasının, 1949’da yaşanan şüpheli patlama ve Killigil’in ölümüyle gölgelendiğini belirten Avşar, dönemin belgelerinde dış kaynaklı sabotaj iddialarının yer almasının, sadece teknik veya ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik güç mücadelelerinin de yerli girişimlerin önünü kesmek için kullanıldığını gösterdiğini ifade etti. Bu olay, o dönemin Türkiye’si üzerindeki karanlık oyunları gözler önüne seriyor.

Havacılıkta Engellenen Yükseliş: Nuri Demirağ ve Vecihi Hürkuş

Havacılık alanında ise Nuri Demirağ’ın 1936’da kurduğu uçak fabrikası ve geliştirdiği Nu.D.36 ile Nu.D.38 modellerinin, Türkiye’nin sivil havacılık kapasitesini geliştirme yönünde önemli bir adım olduğunu belirten Avşar, Türk Hava Kurumu’nun sipariş iptal kararları ve fabrikanın kapanışının, yerli havacılığın büyümesinin sistematik biçimde engellendiğine dair somut kanıtlar sunduğunu ifade etti. Vecihi Hürkuş’un yaşadığı lisans alamama ve projelerinin reddedilmesinin, bu sürecin sembolü haline geldiğini ve Hürkuş’un havacılık tarihimizden silinmesinin, sadece bir bireyin kaderi değil, aynı zamanda milli sanayi hafızasının kasıtlı olarak zayıflatılması olduğunu vurguladı.

Geleceğe Bakış: Ders Çıkarma ve Yeniden Başlama

Prof. Dr. Zakir Avşar’ın yazısı, Türkiye’nin geleceği için önemli bir yol haritası çiziyor. Geçmişte yapılan hatalardan ders çıkararak, ekonomik bağımsızlık ve milli kalkınma hedeflerine ulaşmak için yerli sanayinin desteklenmesi gerektiği vurgulanıyor. Özellikle savunma sanayii, havacılık ve diğer stratejik sektörlerde yerli üretimin teşvik edilmesi, Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durabilmesi için kritik önem taşıyor. Aksi takdirde, geçmişte yaşanan acı tecrübelerin tekrarlanması kaçınılmaz olabilir.

Avşar’ın yazısı, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, konuyla ilgili tartışmaların daha da alevlenmesine neden oldu. Özellikle genç girişimciler ve sanayiciler, Avşar’ın tespitlerine katıldıklarını ve Türkiye’nin geleceği için yerli sanayinin desteklenmesinin hayati önem taşıdığını belirttiler. Bakalım, bu tartışmalar sonucunda Türkiye’nin geleceği için ne gibi adımlar atılacak, hep birlikte göreceğiz.

REKLAM VERMEK İÇİN ARAYIN
0532 659 8130