Göbeklitepe’de yapılan yeni jeofiziksel araştırmalar, sadece tapınak olarak bilinen yerleşimde konutlara ait olabilecek yapılar olduğunu ortaya çıkardı. Bu keşif, Neolitik döneme ait yaşam biçimleri hakkındaki bilgilerimizi kökten değiştirebilir.
Şanlıurfa’dan gelen haberler, tarihin yeniden yazılmasına neden olabilir. Göbeklitepe, bugüne kadar sadece dini ritüellerin yapıldığı bir tapınak olarak biliniyordu. Ancak son yapılan araştırmalar, bu algıyı tamamen değiştirecek gibi duruyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleriyle yürütülen Taş Tepeler Projesi kapsamında, Göbeklitepe’de yeni yaşam alanlarına dair izler bulundu.
İstanbul Üniversitesi’nin öncülüğünde, Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Berlin Freie Üniversitesi’nden uzmanların katılımıyla yürütülen çalışmalarda, jeomanyetik, jeoradar ve lidar gibi modern teknolojiler kullanıldı. Bu sayede, toprağın altında saklı kalmış yapılar adeta gün yüzüne çıkarıldı. Daha önce sadece yuvarlak planlı anıtsal yapılarıyla tanınan Göbeklitepe’de, şimdi de dörtgen planlı, konut olabileceği düşünülen yapılar tespit edildi. Bu, Göbeklitepe’nin sadece bir tapınak değil, aynı zamanda bir yerleşim yeri olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.
Peki bu ne anlama geliyor? Eğer Göbeklitepe’de yaşam alanları varsa, bu, Neolitik döneme ait insan topluluklarının yaşam biçimleri hakkındaki bilgilerimizi kökten değiştirebilir. Bugüne kadar, bu dönem insanlarının daha çok göçebe olduğu ve yerleşik hayata geçişin daha sonra başladığı düşünülüyordu. Ancak Göbeklitepe’deki bu yeni keşifler, yerleşik hayatın ve sosyal organizasyonun, sanıldığından çok daha eski tarihlerde başladığını gösteriyor olabilir.
Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, çalışmaların Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Geleceğe Miras” projesiyle birlikte yeni bir döneme girdiğini belirtiyor. Karul’un ifadesine göre, henüz kazısı yapılmamış alanlarda belgeleme çalışmalarına ağırlık veriliyor. Jeomanyetik ölçümler, ilerideki kazı stratejilerini şekillendirecek. “Sadece birkaç haftalık çalışmada büyük anıtsal yapılar kadar konut niteliğindeki yapıların yerlerini ve yoğunluklarını da belirledik,” diyor Karul. Bu, çalışmaların ne kadar hızlı ve etkili bir şekilde ilerlediğini gösteriyor.
Prof. Karul, zeytin ağaçlarının taşınmasıyla yapılan ölçümlerin de höyüğün sınırlarını belirleme ve ileriki yıllardaki kazı hazırlıkları açısından büyük önem taşıdığını vurguluyor. Zeytin ağaçlarının sökülüp taşınması zahmetli bir iş olsa da, elde edilen veriler sayesinde kazı alanının sınırları daha net bir şekilde belirlenebiliyor. Bu da, gelecekteki kazı çalışmalarının daha planlı ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlayacak.
Avusturya Arkeoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Barbara Horejs ise, çalışmalarda büyük bir bina ve çok sayıda konut yapısı tespit ettiklerini belirtiyor. Horejs, bulguların oldukça heyecan verici olduğunu ve projenin gelecek yıl da devam edeceğini ifade ediyor. Bu, uluslararası işbirliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Farklı ülkelerden uzmanların bir araya gelerek ortak bir amaç doğrultusunda çalışması, arkeolojik keşiflerin hızlanmasına ve daha kapsamlı sonuçlar elde edilmesine olanak sağlıyor.
Göbeklitepe’deki bu yeni keşifler, arkeoloji dünyasında büyük bir heyecan yaratmış durumda. Ancak daha yapılacak çok iş var. Önümüzdeki dönemde, tespit edilen konut yapılarının kazıları yapılacak ve elde edilen bulgular detaylı bir şekilde incelenecek. Bu sayede, Göbeklitepe’de yaşamış olan insanların günlük hayatları, sosyal yapıları ve inançları hakkında daha fazla bilgi edinilebilecek. Belki de, tarihin akışını değiştirecek yeni bilgilere ulaşılacak.
Şanlıurfa’da yaşayan vatandaşlar da bu gelişmeleri yakından takip ediyor. Göbeklitepe’nin turizm potansiyelinin artması, bölge ekonomisine de olumlu yansıyacak. Ancak, en önemlisi, Göbeklitepe’nin tarihi ve kültürel değerinin korunması. Bu nedenle, kazı çalışmalarının titizlikle yürütülmesi ve elde edilen bulguların gelecek nesillere aktarılması büyük önem taşıyor.
Göbeklitepe, sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın ortak mirası. Bu nedenle, bu eşsiz tarihi ve kültürel değerin korunması ve gelecek nesillere aktarılması hepimizin sorumluluğu.