ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden korkutan uyarı geldi. Türkiye’nin denizlerindeki sıcaklık artışı küresel ortalamayı aştı, deniz yaşamı tehlikeye girdi.
ANKARA-BHA (17 Eylül 2025) – Yaz bitti demeyin, denizlerimizdeki tehlike devam ediyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu’nun açıklamaları, denizlerimiz için hiç de iç açıcı bir tablo çizmiyor. Salihoğlu’na göre, Türkiye’yi çevreleyen denizlerdeki su sıcaklığı artışı, küresel ortalamanın üzerine çıktı. Bu durum, bildiğimiz deniz ekosisteminde ciddi bozulmalara yol açıyor. Hani o balıklar, deniz canlıları, yosunlar… Hepsi tehlike altında.
Avrupa Birliği’nin Copernicus uydu izleme sistemi, 2024 yılında küresel deniz yüzeyi sıcaklığının 20,87 dereceyle rekor kırdığını gösteriyor. Ama işin kötüsü, bizdeki durum daha da vahim. ODTÜ’nün 1984’ten beri yaptığı ölçümlere göre, Türkiye’nin denizlerinde bu yaz sıcaklıklar uzun yıllar ortalamasının 1 ila 3 derece üzerine çıktı. Yani, denizlerimiz adeta fırın gibi.
Akdeniz’de deniz yüzey suyu sıcaklığı 28 dereceyi bulmuş durumda. Ege’de ise Bodrum’da 26, İzmir’de 25 derece olarak ölçüldü. Marmara Denizi’nde sıcaklıklar 26-27 derece, Karadeniz’de ise 27 dereceye kadar yükseldi. Bu sıcaklıklar, sadece bizim keyfimizi kaçırmakla kalmıyor, deniz canlılarının yaşam alanlarını da daraltıyor.
Prof. Dr. Salihoğlu, Türkiye’nin çevresindeki denizlerdeki sıcaklık artışının dünya ortalaması olan 1,2–1,5 derecenin üzerinde seyrettiğine dikkat çekiyor. Hatta bazı bölgelerde bu artışın 2 ila 2,5 dereceye ulaştığını belirtiyor. Yani, denizlerimizdeki sıcaklık artışı, küresel ortalamanın çok üzerinde. Bu da, işlerin ne kadar ciddi olduğunu gözler önüne seriyor.
“Marmara, Karadeniz ve Doğu Akdeniz’in bazı kısımlarında deniz sıcaklıkları ciddi şekilde yükseldi,” diyor Salihoğlu. “Bu durum birçok deniz canlısını doğrudan etkiliyor. Deniz çayırları, pinalar ve soğuk su mercanları zarar görüyor. Bazı balık türleri sıcaklıklara uyum sağlayamayarak göç ediyor.” Yani, balık tezgahlarında gördüğümüz türler bile değişebilir, hatta bazıları tamamen yok olabilir.
Peki bu sıcaklık artışının sebebi ne? Salihoğlu’na göre, geçen yıl rekor seviyelere çıkan sıcaklıklarda El Nino etkisinin büyük rolü var ve bu etki hala devam ediyor. Ama asıl suçlu, iklim değişikliği. İklim değişikliğine bağlı olarak sıcak hava dalgalarının sıklığında %65’e varan bir artış görülüyor. Bu sıcak hava dalgaları, deniz suyu sıcaklıklarını 3 ila 4 derece artırabiliyor. Yani, kendi ellerimizle denizlerimizi ısıtıyoruz desek yeridir.
Artan sıcaklıklarla birlikte Kızıldeniz kaynaklı istilacı türlerin Akdeniz’e yayıldığını, yerel türlerin ise alan kaybı yaşadığını belirten Salihoğlu, “Bu durum, deniz ekosistemini alt üst ediyor. Yeni gelen türler, yerel türlerle rekabet ediyor ve bazı türlerin yok olmasına neden oluyor” diyor. Sanki birileri evimize gelip, bizi yerimizden ediyor gibi.
Isınmanın denizlerin fiziksel yapısını da etkilediğini belirten Salihoğlu, Marmara Denizi için çok ciddi uyarılarda bulunuyor: “Karadeniz’deki soğuk orta tabaka kaybolmaya başladı. Bu, derindeki hidrojen sülfürlü yapının yüzeye yaklaşmasına neden olabilir. Bu Marmara Denizi için felaket anlamına gelir çünkü oksijenli su yenilenmesi durabilir.” Yani, Marmara Denizi’nde oksijenin tükenmesi ve deniz canlılarının toplu ölümü gibi bir felaket senaryosuyla karşı karşıya kalabiliriz.
Ayrıca, nehirlerden denizlere tatlı su girişi azaldıkça, biyoçeşitlilik ve ekosistem sağlığının daha fazla risk altına girdiğini ifade eden Salihoğlu, su politikalarının denizlerin ihtiyaçlarını gözeterek yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Yani, sadece denizleri değil, su kaynaklarımızı da korumak zorundayız.
Prof. Dr. Salihoğlu, deniz suyu sıcaklıklarının artmasıyla birlikte kıyılarda ani fırtına, hortum ve siklon gibi aşırı hava olaylarının da daha sık yaşanabileceğini belirterek, özellikle Akdeniz ve Karadeniz’de bu tür olayların artacağı uyarısında bulunuyor. Hatırlarsınız, geçen yaz müsilaj kabusuyla boğuştuk. İşte o kabusun tekrar yaşanma ihtimali de artıyor.
Sıcaklık artışlarının aynı zamanda alg patlamaları ve müsilaj oluşumunu tetiklediğini vurgulayan Salihoğlu, Marmara ve Akdeniz kıyılarında tespit edilen zararlı yosun türlerinin oksijen tüketimini artırarak deniz yaşamını tehdit ettiğini dile getiriyor. Yani, denizlerimiz sadece ısınmakla kalmıyor, aynı zamanda zehirleniyor da.
Peki bu kötü gidişatı durdurmak için ne yapmalıyız? Salihoğlu’nun çözümü net: Denizlerin dayanıklılığının artırılması için koruma alanlarının tüm denizlerde en az %30’a çıkarılması gerekiyor. Ayrıca, trol balıkçılığının tamamen bırakılması ve sürdürülebilir balıkçılığa geçilmesi şart. Yani, denizlerimizi korumak için daha fazla çaba göstermeliyiz.
“İklim değişikliğinin baskısı altındaki denizlerimizi koruyamazsak, hem ekolojik hem ekonomik büyük bedeller ödeyebiliriz” diyor Salihoğlu. Bu sözler, aslında her şeyi özetliyor. Denizlerimizi korumak, sadece deniz canlılarını değil, geleceğimizi de korumak anlamına geliyor. Aksi takdirde, torunlarımıza anlatacak denizlerimiz bile kalmayabilir.
Unutmayalım, denizler sadece birer su birikintisi değil, yaşam kaynağımız. Onları korumak, hepimizin sorumluluğu.