Türkiye’de gençler, küreselleşme ve dijitalleşmeyle birlikte geleneksel değerlere farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Kimi gelenekleri sorgularken, kimi de modern yaşamla harmanlayarak yaşatmaya çalışıyor.
Kayseri’den Ali Bozkurt bildiriyor: Türkiye’nin dört bir yanında, özellikle de gençlerin arasında bir şeyler değişiyor. Bu değişim, sadece yeni telefon modelleri ya da giyim tarzları değil, aynı zamanda yüzyıllardır aktarılan gelenek ve göreneklerimize bakış açımızda da kendini gösteriyor. Peki, bu ne anlama geliyor? Gençler gelenekleri reddediyor mu, yoksa onlara yeni bir soluk mu getiriyor?
Aslında “gelenek” ve “görenek” dediğimiz şeyler, bir toplumun kimliğini oluşturan, nesilden nesile aktarılan değerler bütünü. Bayramlarda aile büyüklerini ziyaret etmek, düğünlerde halay çekmek, misafire ikramda bulunmak gibi davranışlar hep bu kültürel mirasın bir parçası. Türkiye gibi köklü bir tarihe sahip topraklarda, bu gelenekler sadece kültürel değil, aynı zamanda dini motiflerle de yoğrulmuş durumda. Düşünsenize, bir Karadeniz düğünü ile Ege’deki bir nişanın ritüelleri bile ne kadar farklı… İşte bu zenginlik, bizi biz yapan şeylerden biri.
Ancak günümüz gençliği, bambaşka bir dünyada büyüyor. Ellerinden düşürmedikleri akıllı telefonlar, internetin sonsuz bilgi kaynağı, küresel kültürün etkisi… Bütün bunlar, gençlerin değer yargılarını, hayata bakış açılarını derinden etkiliyor. Artık gençler, sadece anne babalarından duyduklarıyla değil, dünyanın dört bir yanından edindikleri bilgilerle kendi doğrularını oluşturmaya çalışıyorlar. Bu durum, geleneksel değerlere olan bağlılıklarını da ister istemez etkiliyor.
Mesela, eskiden evlilikler çoğunlukla ailelerin kararıyla, “görücü usulü” ile yapılırdı. Şimdi ise gençler, hayat arkadaşını kendileri seçmek, kendi kararlarını vermek istiyorlar. Bu, kötü bir şey mi? Belki de değil. Belki de gençler, sadece kendi mutluluklarını ön planda tutmak istiyorlar. Ancak bu durum, bazı aile büyükleri tarafından “geleneklere aykırı” olarak algılanabiliyor. İşte tam bu noktada, kuşaklar arası çatışmalar yaşanabiliyor.
Bayramlarda büyükleri ziyaret etme geleneği de değişime uğruyor. Şehir hayatının yoğun temposu, insanların birbirine uzak yaşaması, bu geleneği zayıflatıyor. Artık bayram tebrikleri, çoğunlukla sosyal medya üzerinden, bir mesajla geçiştiriliyor. Kimileri bunu “saygısızlık” olarak görse de, gençler için bu, sadece bir iletişim biçimi. Belki de onlar, sevgilerini göstermenin farklı yollarını bulmuşlardır.
Gençlerin çoğu, gelenek ve göreneklere aslında saygı duyuyor. Ancak bu, her şeyi sorgusuz sualsiz kabul ettikleri anlamına gelmiyor. Onlar, gelenekleri körü körüne uygulamak yerine, çağın gerekliliklerine uygun şekilde yeniden yorumlamak istiyorlar. Bu durum, hem geleneklerin yaşatılmasına, hem de toplumsal değişimin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesine olanak tanıyor.
Örneğin, bazı gençler, geleneksel kıyafetleri modern tasarımlarla birleştirerek giyiyorlar. Bazıları, yöresel yemekleri farklı malzemelerle deneyerek yeni lezzetler yaratıyorlar. Bazıları ise, halk oyunlarını modern danslarla harmanlayarak sahneye koyuyorlar. Bütün bunlar, geleneklerin sadece geçmişte kalmadığını, aynı zamanda geleceğe de taşınabileceğini gösteriyor.
Sosyal medya, gençlerin geleneklere olan ilgisini farklı bir boyuta taşıyor. Artık gençler, halk oyunları videoları, yöresel yemek tarifleri, geleneksel kıyafetlerin fotoğraflarını sosyal medya üzerinden paylaşıyorlar. Bu paylaşımlar, hem kendi kültürlerini tanıtmak, hem de diğer insanlarla etkileşim kurmak için bir fırsat yaratıyor. Belki de sosyal medya, geleneklerin yaşatılması için yeni bir platform oluşturuyor.
Gelenek ve göreneklerin sağlıklı bir şekilde yaşatılabilmesi için eğitim sistemine de büyük görev düşüyor. Aile ve değerler eğitimi, gençlerin kültürel kimliklerini tanımaları açısından büyük önem taşıyor. Ancak bu eğitim, dayatmacı bir yaklaşımla değil, açıklayıcı ve bilinçlendirici bir yaklaşımla verilmeli. Gençlere, kendi kültürlerini tanımaları, anlamaları ve sevmeleri için fırsat verilmelidir.
Unutmayalım ki, gelenekler sadece geçmişten gelen bir miras değil, aynı zamanda geleceğe taşınması gereken bir değerdir. Gençlerin bu değerlere sahip çıkması, onları yeniden yorumlaması ve yaşatması, toplumumuzun geleceği için büyük önem taşıyor.
Günümüz Türkiye’sinde gençlik ile gelenek ve görenekler arasında karmaşık ama dinamik bir ilişki var. Gençler, sadece miras aldıkları gelenekleri değil, aynı zamanda bu gelenekleri nasıl sürdüreceklerini ve dönüştüreceklerini de tartışıyorlar. Bu dönüşüm, kültürel değerlerin yok olması değil, aksine daha bilinçli ve çağdaş bir şekilde yeniden inşa edilmesidir. Toplum olarak bu süreci sağlıklı yönetmek, hem geçmişle bağımızı korumamıza, hem de geleceğe daha sağlam adımlarla ilerlememize olanak tanıyacaktır. Unutmayalım ki, köklerimiz ne kadar derinde olursa, dallarımız da o kadar yükseğe uzanır.