İç Seslerin Sessiz Çığlığı
Hayat, kimi zaman bir tiyatro sahnesine dönüşür. Hepimiz, yüzümüzde bir maske, içimizde fırtınalarla dolu bir okyanusla yaşarız. Kendimize bile itiraf edemediğimiz duygularımız, gizli birer yük gibi omuzlarımızda birikir. Aşklar, kırgınlıklar, hayal kırıklıkları, öfkeler… Hepsi, dilimizin ucuna gelir, ama bir türlü dile dökülemez. Kalbin en derin kuytularına hapsolmuş bu duygular, sessiz çığlıklar atarak kendilerini var etmeye çalışır.
Toplum, bizden güçlü olmayı, sarsılmamayı ve her şeye rağmen dimdik durmayı bekler. Bu beklenti, bizi duygularımızı saklamaya iter. “Ağlamak zayıflıktır,” derler. “Duygularını belli etme, sonra kullanırlar.” Bu telkinler, ruhumuzda derin yaralar açar. Oysa insan, bir duygular bütünüdür. Ağlamaktan korkan, sevgisini gösteremeyen, incindiğini söyleyemeyen bir ruh, zamanla kendi içinde hapsolur. Dışarıdan bakıldığında neşeli, başarılı ve hayat dolu görünen nice insan, aslında iç dünyasında tek başına bir savaş verir.
Bu saklanan duygular, en çok da ilişkilerde kendine yer bulur. Sevdiğini söyleyemeyen bir aşık, kırıldığını dile getiremeyen bir eş, takdirini ifade edemeyen bir ebeveyn… Gizlenen her duygu, araya bir tuğla daha koyar ve görünmez bir duvar örer. Bu duvar, zamanla o kadar kalınlaşır ki, en yakınımızdaki insanla bile aramızda derin bir uçurum oluşur. Çünkü duygular paylaşıldıkça anlam kazanır, ifade edildikçe köprüler kurulur.
Peki neden bu kadar korkarız duygularımızı ifşa etmekten? Reddedilme korkusu, anlaşılmama endişesi, zayıf görünme kaygısı… Bu korkular, bizleri kalbimizin kapılarını kilitlemeye iter. Ne var ki, kapalı bir kalp, içeriye kimseyi almadığı gibi, dışarıya da sevgi veremez.
Unutmamalıyız ki, duygularımız bizi biz yapan, bizi insan kılan en önemli parçamızdır. Onları saklamak, kendi benliğimizi inkar etmektir. Bir kez olsun cesur olup, kalbimizin en derininden gelen o sesi dinlemek, biriktirdiğimiz yüklerden kurtulmamızı sağlayabilir. Belki de bizi en çok yaralayan şey, başkalarının bize yaptıkları değil, kendimize yaptığımız bu duygusal sansürlerdir. Duygularımızı dile getirmekten korkmadığımız, onlarla barıştığımız ve içimizdeki fırtınayı cesurca dışarı vurduğumuz bir dünya, çok daha samimi ve yaşanılır bir yer olacaktır.
Haber: Hatice ÇELİKEL
Kaynak: Haber Merkezi
0532 659 8130