Kuvasoy’lu Küçük Doktor: Kurbağadan Koça Uzanan Bir Hayat Dersliği

Yayınlama: 01.08.2025
A+
A-

Özbekistan’ın Fergana bölgesinde, hayvan sevgisiyle büyüyen Muazzam İbrohimova’nın, cerrah olma hayalleriyle başlayan ve bir koçun gazabıyla sonuçlanan unutulmaz çocukluk anıları, okuyucuyu hem güldürüyor hem de düşündürüyor. Bu hikaye, rüşvet almamaya yemin etmiş bir doktorun, aslında en büyük dersi bir koçtan aldığını gösteriyor.

Kuvasoy’lu Küçük Doktor: Kurbağadan Koça Uzanan Bir Hayat Dersliği

Fergana’nın incisi Kuvasoy… Ünlü aşçı Arif Ata’nın evinde, hayatımın en lezzetli ve en karmaşık tarifi yazılmaya başlanmıştı. Ablam Qunduzoy ve kardeşim Mevlancan’ı daha bir yaşına basamadan toprağa vermiştik. Babamın o acı sözleri hala kulaklarımda çınlıyor: “Eğer iyi doktorlar olsaydı, onlar yaşardı. Sen doktor olmalısın.” O gün, minik kalbimde bir yemin ettim: Harika bir doktor olacaktım!

Cerrahlığa İlk Adımlar: Kurbağalar ve Amcamın Votkası

Cerrah olmak, içimde yanan bir ateşti. İlk “ameliyatlarımı” zavallı kurbağalar üzerinde yapıyordum. Tombul tombul kurbağaları yakalar, “dime-drol” ile uyutmaya çalışırdım. Uyumayanlara çift doz verirdim. Ölürlerse diye önceden rızalarını almayı da ihmal etmezdim… Şimdilerde o günleri hatırlayınca, o minik canlılara çektirdiğim eziyetten utanıyorum. Ama o zamanlar, o tombul bedenlerin içinde ne olduğunu merak ediyordum işte.

Kalpleri nasıl atıyordu? Karaciğerleri nasıldı? Akciğerleri var mıydı? Böbrekleri neden bu kadar büyüktü? Neden şişmanlıyorlardı? Neden durmadan vıraklıyorlardı? Bütün bu soruların cevabını bulmak istiyordum. Annemin bembeyaz önlüğü, onun uzun boyu sayesinde bende yerleri süpürürdü. Şapkası ise gözlerimi tamamen kapatırdı. Annemin “biks”inden, yani o özel ilaç kutusundan, “skalpel”ini aşırdığım da oldu. Amcamın votkasına batırır, sonra da kurbağaları kesmeye başlardım.

Cerrahlık Hayallerine Veda: İlk Hastaların Acı Sonu

Ama cerrah olmak için cesur bir yürek ve buz gibi bir kalp gerektiğini, o acı tecrübelerle anladım. Ameliyat sırasında canlanan, karnında iğnesiyle suya atlayan, ertesi gün kokmuş göl yüzeyinde şişmiş bir şekilde yatan ilk hastalarımı görünce, cerrah olma fikrinden vazgeçtim. Mecburen, sonraki derslerimi “Sağlık” dergisi ve hemşire olan annemin kitaplarından öğrenmek zorunda kaldım. Evimizde kocaman bir “Anatomi Atlası” vardı. İnsanın bağırsaklarından beynine, böbreklerine kadar her şey, rengarenk resimlerle gösterilmişti.

Bazen benden küçükleri yatağa yatırır, vücut organlarının yerlerini kalemle çizer, sonra da kitaptaki resimlerle karşılaştırırdım. Hangi damar nereye gidiyor, ne işe yarıyor, anlatmam saatler sürerdi. Kardeşlerim ise hıçkıra hıçkıra uyuyakalırdı.

Teoriden Pratiğe: Yaralı Kuşlar, Sakat Kediler ve Doktor Sotkinov

Sadece kitaplardan okumak yetmezdi. Pratik de yapmalıydım. Kanadı kırılmış serçeler, ayağı incinmiş kediler, boğulmuş buzağılar… Hepsini tedavi etmeye çalıştım. Yalan değil, bir seferinde dereden yarı ölü halde bulduğum bir sansarı “reanimasyon” yapıp hayata döndürdüm. Ama sonra da göbeğimden tam kırk tane iğne yedim! Genellikle köpekler, kediler ve diğer “dört ayaklı hastalarım”, minnettarlıklarını ısırarak gösterirlerdi. Ben ise her zamanki gibi hastanenin travmatoloji bölümünde, Doktor Sotkinov’un gözetiminde “keyifle” göbeğimden iğne alırdım.

Yine de birçok hayvanı hayata döndürdüğüm doğrudur. Ama “Jack” lakaplı sarı köpeğim, uzun süre rüyalarıma girip, “Ablacığım, beni gazyağında yıkamaktansa pireli gezmem daha iyiydi!” diyerek kalbimi sızlatırdı.

Koyun Doğurtma Operasyonu: Yeni Elbise ve Büyükannenin Yardımı

Bir gün büyükannemin evine gittiğimde, koyunu doğurmak üzereydi. Üç kuzucuk doğmuş, “Masha” hala kıpır kıpırdı. Ona yardım eden büyükannem de yorgun düşmüştü. Sevindim. Son olarak üç ay önce komşunun kedisini doğurtmuştum. Kedi delisi Bahri hala sevinçle “dondurma” için yirmi tiyin vermişti. O gün kediydi, bugün koyun. Büyükannem de elime para sıkıştırır, dedemden de bir şeyler koparırdım.

“Büyükanne, çekil, ben hallederim,” dedim. Annemin annesi, hastanede temizlikçi olarak çalışsa da, köpek, kedi doğurtan torununa “hayır” diyebilir miydi? Bir kenara çekilip, yerini bana bıraktı. Aslında yeni elbisemi giyip övünmeye gitmiştim. Ama o anda elbisem de aklımdan çıktı, işe koyuldum.

“Büyükanne, gerçekten dördüncüsü var mı? Çıkmıyor ki!” Üç kuzucuğu havluyla silip annesinin önüne koyan büyükannem gülümseyerek cevap verdi: “Var, var…” Bir kuzucuklara, bir de kuzucukların annesine sevgi gösteren büyükannem, Özbekçe ile Rusçayı karıştırıyordu. Bütün köyün anlattığı hikayelerin kahramanıydı o!

Büyükannenin Tercümesi: İneğin Kocası Vakası

Ben doğmadan önce olmuş bir olay anlatılır durulur. Hastanede yerleri temizleyen büyükannem, biraz Rusça bilirmiş. Bir gün “Acil yardım”dan karnından yaralanmış ağır bir hastayı getirmişler. Hemen büyükannemi çağırmışlar. Rus doktor ona yalvarmış: “Safura, hastanın akrabalarından sor, ne olmuş?” Ağlayan akrabalar, hastanın büyük bir boğa tarafından saldırıya uğradığını söylemişler. “Ne olmuş? Tercüme et!” diye sıkıştırmış doktor. Çeviriyi bekleyen doktor acele ettikçe, “boğa”nın çevirisi bir türlü bulunamamış. Sonunda büyükannem gülümseyerek: “Doktor, sen inek’i biliyor musun?” diye sormuş. Doktor şaşkınlıkla “Evet,” demiş. Büyükannem de cevabı yapıştırmış: “İneğin kocası vardır. İşte. Hastayı ineğin kocası vurmuş!” Bu çeviriyi zor anlayan doktor, karnı yarılmış hastayı unutup kahkahalarla gülmüş. Olayı görenlerin ağzından yayılan bu hikaye, herkesin yüzünde bir tebessüm oluşturuyordu.

Koç Mişa’nın Gazabı: İlk ve Son Rüşvet

Son, zayıf kuzucuğu zorla çekip aldım. Onu eski bir havluyla silip annesinin önüne koymak istedim ama önce dedeme övünmek için avluya koştum. Rahmetli dedem kayısı ağacının tepesindeydi. Kucağımdaki “bebek”i görüp sevindi ama hemen onu annesine götürmemi söyleyerek bağırdı: “Ağıl’a götür. Mişa’nın huyu kötü, evladım. Yavrusunu kıskanır.” Dedem yorulmuş, koyunun adını da karıştırıyor, diye düşündüm ve gülümsedim: “Mişa değil, M-a-ş-a, dede. Yanlışma. Şimdi, Abdubannop amcaya da gösterip çıkayım.”

<

REKLAM VERMEK İÇİN ARAYIN
0532 659 8130