İmam Hatip Liseleri: Toplumsal Talep mi, Modernleşme Arayışı mı?

Yayınlama: 19.07.2025
A+
A-

Akademisyen Zakir Avşar, imam hatip liselerinin tarihsel gelişimini ve günümüzdeki tartışmaları değerlendirdi. Avşar, bu okulların toplumsal talepler ve modernleşme arayışının kesişim noktasında bulunduğunu vurguladı.

İmam Hatip Liseleri: Toplumsal Talep mi, Modernleşme Arayışı mı?

ANKARA (BHA) – İmam hatip liseleri, Türkiye’de uzun yıllardır tartışma konusu olan bir eğitim modeli. Kimi kesimler bu okulları toplumsal talebin bir sonucu olarak görürken, kimi kesimler ise modernleşme arayışının önünde bir engel olarak değerlendiriyor. Bu tartışmaların odağında, imam hatip liselerinin tarihsel gelişimi, eğitim felsefesi ve toplumsal rolü yer alıyor.

LGS Sonuçları ve İmam Hatip Liselerine Yönelik Eleştiriler

Son Liselere Geçiş Sınavı (LGS) sonuçlarının açıklanmasının ardından, bazı çevrelerde imam hatip liselerine yönelik eleştiriler yeniden gündeme geldi. Haber7 yazarı Prof. Dr. Zakir Avşar, bu eleştirilere “İmam hatip liseleri: Tarihin akışı içinde toplumsal talebin ve modernleşme arayışının kesişim noktası” başlıklı yazısıyla yanıt verdi. Avşar, LGS sonuçları üzerinden yapılan “dezenformasyon” olarak nitelendirdiği iddialarla imam hatip okullarının hedef alındığını savundu.

Avşar, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan “birincilik” alan öğrencilerin sayısı ve okullarının kamuoyuyla paylaşılmasına rağmen, bazı çevrelerin Mahmud Celalettin Ökten’in adının verildiği okullar üzerinden “itibar suikastı” girişiminde bulunduğunu iddia etti. Mahmud Celalettin Ökten’in yanı sıra Tahsin Banguoğlu ve Tevfik İleri gibi isimlerin de Türkiye’ye önemli hizmetlerde bulunduğunu belirten Avşar, bu kişilerin adlarının eğitim kurumlarına verilmesinin bir “kadirşinaslık” örneği olduğunu vurguladı.

Türkiye’de Eğitimin Tarihsel Gelişimi ve İmam Hatip Liselerinin Doğuşu

Türkiye’de eğitim, her dönemde toplumsal talepler ile devletin modernleşme vizyonunun etkileşiminde şekillenmiş bir alan olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında, devletin laiklik ilkesini merkeze alarak yeni bir toplumsal düzen inşa etme hedefi, eğitimin dini içeriklerden arındırılması sonucunu doğurmuştu. Ancak, Anadolu’nun manevi değerlerle yoğrulmuş toplumsal yapısı, tamamen seküler bir eğitim anlayışının sürdürülebilirliğini zorlaştırmıştı.

Özellikle kırsal kesimde yaşayan vatandaşlar, dini vecibelerini yerine getirecek ve cenazelerini kaldıracak din görevlisi bulmakta zorlanıyordu. Bu durum, toplumda bir rahatsızlık yaratmış ve imam hatip okullarının açılması yönünde bir talep oluşmasına zemin hazırlamıştı. Hatta, o dönemde katı politikalarıyla bilinen CHP iktidarı bile bu gerçeği görmezden gelememişti.

Osmanlı döneminde medreselerin önemli bir eğitim kurumu olduğunu hatırlatan Avşar, bu kurumların sadece dini bilgi vermekle kalmayıp, aynı zamanda dönemin ihtiyaçlarına uygun sosyal bilim ve fen derslerinin de okutulduğu merkezler olduğunu belirtti. Cumhuriyetin ilanıyla çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreselerin kapatılması, eğitimde birliği sağlama amacını taşısa da, din hizmetlerini yürütecek insan kaynağının yetiştirilmesinde bir boşluk yaratmıştı.

Çok Partili Hayata Geçiş ve İmam Hatip Okullarının Açılması

1940’lı yılların sonu ve 1950’li yılların başı, Türkiye’nin çok partili hayata geçişiyle birlikte toplumsal taleplerin daha açık bir şekilde ifade edilebildiği bir döneme denk geldi. 1949’da Ankara’da açılan din görevlileri kursları, halkın cami ve din hizmetleri alanındaki ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik ilk adımlardan biri oldu. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ve Tevfik İleri’nin Milli Eğitim Bakanlığına getirilmesi, imam hatip okullarının açılması sürecini hızlandırdı. 1951 yılında İstanbul’da açılan ilk imam hatip okulu, modern anlamda dini eğitimin kurumsallaşmasının temel taşı oldu.

Mahmut Celalettin Ökten ve İmam Hatip Okullarının Eğitim Felsefesi

Bu süreçte Mahmut Celalettin Ökten, imam hatip okullarının eğitim felsefesinin oluşturulmasında önemli bir rol oynadı. Ökten, müfredatın sadece dini ilimlerle sınırlı kalmaması gerektiğini, fen ve sosyal bilimlerin çağın gereklerine uygun bir şekilde okutulmasının zorunluluğunu savunmuştu. Böylelikle imam hatip okulları, dini ve ahlaki eğitimle modern bilimsel eğitimi birleştiren, Türkiye’nin özgün toplumsal yapısına uygun bir model olarak şekillenmişti.

İmam hatip liseleri, kuruluş amacından itibaren iki temel işlev üstlenmiştir: Birincisi, toplumun din hizmetlerinde görev alacak insan kaynağını yetiştirmek; ikincisi ise dini bilgiye sahip, manevi değerlere bağlı, sosyal hayatın farklı alanlarında sorumluluk alabilecek bireylerin yetişmesini sağlamak. Bu okullar, Türkiye’nin eğitim sisteminde önemli bir yere sahip olmaya devam ediyor.

İmam Hatipler Tartışması Devam Ediyor

Bugün gelinen noktada imam hatip liseleri, sayıları ve öğrenci sayıları bakımından önemli bir büyüklüğe ulaşmış durumda. Ancak, bu okulların eğitim kalitesi, müfredatı ve toplumsal rolü hakkındaki tartışmalar da devam ediyor. Kimi kesimler, imam hatip liselerinin sayısının artmasının diğer okulların kalitesini düşürdüğünü savunurken, kimi kesimler ise bu okulların Türkiye’nin manevi değerlerinin korunmasında önemli bir rol oynadığını düşünüyor.

Bu tartışmaların odağında, imam hatip liselerinin nasıl daha iyi bir eğitim verebileceği, müfredatının nasıl geliştirilebileceği ve toplumsal uyumun nasıl sağlanabileceği gibi sorular yer alıyor. İmam hatip liseleri, Türkiye’nin eğitim sisteminin önemli bir parçası olmaya devam ederken, bu okulların geleceği hakkındaki tartışmaların da süreceği öngörülüyor.

Sonuç olarak, imam hatip liseleri Türkiye’nin karmaşık toplumsal ve siyasi yapısının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Bu okulların tarihsel gelişimi, eğitim felsefesi ve toplumsal rolü hakkındaki tartışmalar, Türkiye’nin geleceği için önemli ipuçları sunuyor.

REKLAM VERMEK İÇİN ARAYIN
0532 659 8130