Türkiye’nin dört bir yanında artan orman yangınları, Prof. Dr. Zakir Avşar’ın dikkat çektiği gibi, iklim krizi ve insan faktörünün birleşimiyle büyüyen bir tehdit oluşturuyor. Orman işçilerinin fedakarlığı ve teknolojik gelişmeler yangınlarla mücadelede önemli rol oynarken, uzmanlar daha kapsamlı önlemler alınması gerektiğinin altını çiziyor.
Ankara – BHA – Temmuz ayının ortasında, yaz sıcakları kendini iyiden iyiye hissettirirken, maalesef yürekleri dağlayan haberler de peş peşe geliyor. Antalya’dan İzmir’e, Muğla’dan Hatay’a uzanan yangın haberleri, Prof. Dr. Zakir Avşar’ın “Yeşil Vatan Yanarken Sessiz Çığlıklar” başlıklı yazısında dile getirdiği endişeleri bir kez daha gözler önüne serdi. Ekrana yansıyan dumanlar, yükselen alevler… Hepimiz aynı korkuyu yaşıyoruz: Yeşil vatan yanıyor.
Dr. Murat Yılmaz’ın Öz Orman İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan ve ekibiyle yaptığı görüşmeler, yangınların nedenleri ve çözüm önerileri konusunda önemli bilgiler sunuyor. Ülkemizin dört bir yanında, 25 bin orman işçisi ve 131 bin eğitimli gönüllü, canlarını dişlerine takarak alevlerle mücadele ediyor. Onlarca uçak, yüzlerce helikopter ve insansız hava araçları da gökyüzünden destek veriyor.
Ancak unutmamak gerekir ki, orman yangınlarıyla mücadele sadece havadan yapılan müdahalelerle sınırlı değil. Ormancılar, hava araçlarının yangınların hızını kesmede ve baskılamada önemli rol oynadığını, ancak asıl söndürme işinin kara unsurları tarafından gerçekleştirildiğini belirtiyor. Ormanların engebeli yapısı, araçların ulaşamadığı yerler, insan gücünün ve kol gücünün önemini artırıyor. Orman işçisi, itfaiyeci değil; bu, farklı bir uzmanlık, eğitim ve ihtisas gerektiren bir alan.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca, ormanlarımızı korumak için canını feda eden, şehit olan 145 kahramanımız var. Onların aziz hatıraları, bizlere yeşil vatanı koruma sorumluluğunu bir kez daha hatırlatıyor. Allah hepsine rahmet eylesin.
Öz Orman İş Sendikası Genel Başkanı Settar Arlan, sahadaki personel ihtiyacına dikkat çekiyor. 774 gözetleme kulesinde 24 saat vardiyalı olarak görev yapan 2328 kişi, 1786 arazözde görevli 3572 şoför, 2742 ilk müdahale aracı ve 821 iş makinesi… Rakamlar büyük görünse de, orman varlığımızın büyüklüğü ve risk altındaki bölgelerin çokluğu düşünüldüğünde, nitelikli orman işçisi ihtiyacı hala devam ediyor. Arlan’ın ifadesiyle, yangın anında fiilen mücadele edecek personel sayısı 12.537 kişiyle sınırlı.
Peki, bunca tedbire ve mücadeleye rağmen orman yangınlarının sıklığı ve büyüklüğü neden artıyor? Prof. Dr. Zakir Avşar’a göre, bunun en önemli nedeni iklim krizi. Yazların uzaması, sıcak hava dalgalarının yaygınlaşması, nem oranının düşmesi ve kuraklığın artması, yangın riskini önemli ölçüde artırıyor. 40 dereceyi aşan hava sıcaklıkları ve kuvvetli rüzgarlar, küçücük bir kıvılcımı bile büyük bir felakete dönüştürebiliyor.
Ancak unutmamak gerekir ki, işin bir de insan eliyle ilgili boyutu var. Atılan bir sigara izmariti, piknik sonrası söndürülmeyen bir mangal, bilinçsizce bırakılan cam şişeler, anız yakmak, orman giriş yasaklarına uymamak… Ne yazık ki, orman yangınlarının büyük bir bölümü insan ihmaliyle başlıyor.
Türkiye, geçmişte yangınlara müdahalede zorluklar yaşarken, bugün teknolojiye dayalı yeni bir mücadele hattı kurdu. İnsansız hava araçlarıyla yangınlar izleniyor, yangın gözetleme kulelerinden 7/24 kameralarla erken uyarı alınıyor, müdahale süreleri kısaltılıyor ve hava araçlarıyla geniş alanlara hızla müdahale ediliyor. Bu kapasite artışı sayesinde, daha büyük felaketlerin önüne geçiliyor ve yangınlar daha kısa sürede kontrol altına alınabiliyor.
Ancak her şey teknoloji değil. Esas kahramanlar, bu teknolojiyi kullananlar ve doğrudan, canı pahasına yangınla mücadele eden ekipler, orman işçileri, köylüler ve gönüllüler. Onların emeği, fedakarlığı, vefakarlığı ve cesareti, yangınlara karşı en güçlü kalkanımız olmaya devam ediyor. Onlar, sıcaklığın 50 dereceyi bulduğu alevlerin önünde, geleceğimiz için savaşıyorlar.
Unutmayalım ki, orman yangınlarıyla mücadele sadece orman teşkilatının, işçisinin ya da ilgili bakanlıkların işi değildir. Bu ülkenin her ferdi, ormanın bir parçasıdır ve yangınlara karşı bir sorumluluğu vardır. Yanan her orman, sadece doğanın değil, bizim de kaybımızdır. Orman, bir milletin bağımsızlığı kadar önemli bir değerdir; toprağımızı, suyumuzu, havamızı korur, çocuklarımızın geleceğini güvence altına alır. Bu yüzden, ormanlara sahip çıkmak, ülkeye sahip çıkmaktır.
Yangın sonrası yaşanan en önemli hatalardan biri, yanan alanların imara açılacağı söylentileri veya bu alanların bilinçsiz şekilde betonlaşmasına yönelik girişimlerdir. Anayasa ve ilgili yasalar açık: Yanan orman alanları orman vasfını korur ve başka bir amaçla kullanılamaz. Bu kural, gelecek nesiller için ormanların korunmasının en temel güvencesidir.
Uzmanlar, imar faaliyetlerinin yangına hassas alanlardan uzaklaştırılması, yapılaşmanın sınırlandırılması ve tampon alanların oluşturulmasının önemine dikkat çekiyor. İHA ve uydu verileriyle yangın risk haritalarının sürekli güncellenmesi, yerel halkın yangınla mücadelede gönüllülük esasına dayalı olarak eğitilmesi, orman köyleri çevresinde yangına dayanıklı bitki türleri ile koruyucu şeritlerin oluşturulması gibi önlemlerin alınması gerekiyor. Ayrıca, yanan alanların imara açılmaması için sıkı denetimlerin sürdürülmesi ve yangına dayanıklı ağaçların dikilmesi de büyük önem taşıyor.
Yangından sonra, doğanın kendini onarması için sabırlı olmak ve ekolojik restorasyon süreçlerine saygı göstermek gerekiyor. Çünkü ormanlar kendini yenileme kabiliyetine sahiptir, toprağın altındaki köklerden, tohumlardan yeniden filizlenir, kuşlar tohum taşır, rüzgar bitkileri getirir. Bizim görevimiz, bu iyileşme sürecini korumak ve desteklemektir.
Bir ormanın yeniden oluşması onlarca yıl alırken, bir kıvılcımın ormanı yok etmesi sadece birkaç saat sürüyor. Yangınları tamamen durdurmak mümkün olmayabilir, ama onları önlemek elimizdedir. Yangın çıktığında daha hızlı müdahale etmek elimizdedir. Doğayı korumak için bilinçli davranmak elimizdedir. Bu yaz günlerinde, sıcaklıklar artarken, rüzgârlar şidd