Minik Ayakların Büyük İzleri 23 Nisan!

Minik Ayakların Büyük İzleri 23 Nisan!
Yayınlama: 22.04.2025
A+
A-
“Bir Çocuk Gülüşüyle Başladı Her Şey: Minik Ayaklarının Büyük İzleri,  23 Nisan”

Sıcacık bir Rumeli sabahında, taş sokakların arasında neşeyle koşturan iki küçük çocuk vardı. Biri Mustafa’ydı, diğeri minik kardeşi Makbule… Çocuk kahkahaları, evlerinin penceresinden sokağa dökülüyordu. Mustafa, elindeki tahta kılıcı bir kahraman gibi sallıyor, kardeşine “sen de prenses ol ama kaçma!” diye sesleniyordu. Oyun büyüktü, hayalleri daha da büyük… Babası Ali Rıza Efendi ise evin önünde durmuş, bu tatlı oyunu gülümseyerek izliyordu. Gözlerinin içiyle severdi Mustafa’yı; zeki, meraklı ve biraz da haylaz oluşunu fark etmişti çoktan.

Zübeyde Hanım, pencereden “Yeter bu kadar oyun, hadi yemeğe!” diye seslenirdi. Evin içi de en az dışarısı kadar sıcaktı. Küçük Mustafa bazen bir kuşun peşinden koşar, bazen tarlalarda vakit geçirir, bazen de kardeşiyle birlikte karıncaların yürüyüşünü izlerdi. Çocuktu… Ama o anlarda bile gözlerinde, yaşının ötesinde bir düşünce derinliği vardı. Henüz kimse bilmiyordu; o minik ayaklar, bir gün koskoca bir milletin kaderine yön verecekti.İçinde sakladığı dev adamın gölgesiyle değil, annesinin gözlerinden aldığı güvenle, babasının dizinde hissettiği huzurla, kardeşinin gülüşünde bulduğu neşeyle var oluyordu. Hem bir çocuk kadar masum, hem de geleceğin önderi kadar yürekliydi.Çocuk mutluluklarında koskoca bir yürek saklıyordu ; o yürek , bir gün koca bir milleti omuzlayacak, onların umuduna dönüşecekti.

 

Zaman aktı, o taş sokaklarda yankılanan kahkahalar yerini sorulara, kitaplara ve mücadelelere bıraktı. Mustafa büyüyordu; sadece yaşça değil, yürekçe de… Vatan kavramı, onun için bir bayraktan, bir sınırdan daha fazlasıydı artık. Her gözyaşı, her yoksulluk, her susturulmuş kahkaha onun kalbine dokunuyordu. Babasını erken yaşta kaybetmenin acısı, kardeşiyle paylaştığı oyunlara bir suskunluk kattı belki ama o çocukluk masumiyetinden hiç kopmadı. Tam tersine; içinde hep bir çocuk sevgisi, bir umut ışığı taşıdı. Yıllar geçtikçe, çocukların gözlerine bakarak bir milletin geleceğini okumayı öğrendi. Zübeyde Hanım’ın dizinin dibindeki o çocuk artık askerdi, öğretmendi, önderdi… Ve o karanlık yıllarda, milletin küllerinden doğması gerektiğinde, Mustafa Kemal ismi yalnızca bir liderin adı değil, çocukların gülüşünde yeniden yeşerecek bir ülkenin vaadiydi.

Millet, savaşlardan yorgun düşmüştü… Ocaklara ateş düşmüş, anaların gözyaşları toprağa karışmıştı. Ama o, hâlâ çocukların gözlerinde bir ülkenin yeniden doğuşunu görüyordu. Çocuk masumluğunun ,tek bir çocuğun kahkahasının bile her yeri çiçek bahcesine cevireceğini biliyordu.

Ve bir gün, 1920’nin baharında, Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi’nin kapıları, sadece halkın iradesine değil, çocukların umutlarına da açıldı. Mustafa Kemal Atatürk, o gün tarihe bir not düştü: Bu topraklarda artık çocuklar korunacak, sevilecek ve en kıymetli varlıklar olarak büyütülecekti. İşte o yüzden 23 Nisan sadece bir tarih değil; bir ülkenin çocuklarına duyduğu sonsuz güvenin, saf sevginin ve umudun bayramıdır. Atatürk, bu günü çocuklara armağan etti çünkü o, gerçek zaferin sadece cephelerde değil, minik yüreklerde kazanılacağını çok iyi biliyordu.Çocukları gülen bir ülke… İşte onun hayali buydu. Önce temeli sağlam atmalıydı ki, bir ülkeyi inşaa ederken sarsılmasın. En büyük bayram, sokaklarda neşe içinde koşan çocukların gözlerindeki ışıltıydı onun için.

Bugün 23 Nisan… Bir milletin yeniden doğduğu, bir çocuğun hayalinin milyonlara umut olduğu gün. Göklerde dalgalanan bayraklar, yalnızca rengini şehit kanından değil, çocukların gözlerindeki ışıktan, hayalleri süsleyen masum gülüşlerinden alır. O ışık, bir zamanlar taş sokaklarda kahkahalarla koşan küçük Mustafa’nın yüreğinden bugüne dek uzanan bir umudun , inanışın ve başarmanın sonucudur. Şimdi o çocuk, her birimizin içinde yaşamaya devam ediyor. Oyuna inanan, hayale sarılan, merak eden, sorgulayan ve adaleti isteyen her çocukta ondan bir parça var . Bu bayram yalnızca çocukların değil; yarının, umudun ve insanlığın bayramıdır. Çünkü bir ülke en çok çocuklarıyla büyür, en çok onlarla güzelleşir ve en çok onlarla şekillenir .

Ve biz biliyoruz ki; Atatürk’ün çocuklara bıraktığı en büyük miras, sadece bir bayram değil, özgürce düşünen, yüreğiyle yol bulan, sevgiyle var olan bir nesildir. 23 Nisan, sadece takvimde bir gün değil; geleceğe bırakılmış ölümsüz bir emanettir. Kutlu olsun çocukların bayramı, yaşasın umutla çarpan o minik yürekler!

Defne Dervent